FEYZULLAH KIRCA |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
YÖRESEL DİLİMİZ (AKBAŞLARCA)
Sevgili okurlar daha önce akbaşlarkoyu.com sitemiz için hazırladığım akbaşlarca sayfamızın üzerinde üç dört aylık bir çalışma sonucu oluşturmuş olduğum bu sözlüğe ilave edilecek daha çok kelimenin olması muhtemeldir.
Bu çalışmadaki sözcüklerin sadece köyümüzde konuşulduğunu iddia etmediğimizi öncelikle belirtelim. Şunu da belirtmek gerekirse köyümüzde büyümemiş, annesi, babası memur, şehir ortamında yetiştirilenler bu kelimelerin çoğunluğunu duymadığı, kullanmadığı için bazılarını bilemeyebilir. Türk halkının tamamı Türk soyundan gelir. Başlangıçta hepsi hayvancılıkla geçinen göçebe yani Yörük olup, Anadolu’ya daha önce gelip yerleşik hayata geçerek ziraatla uğraşmaya başlayan Türkler manav olmuştur. Ancak farklı ülke ve halkların dilleriyle etkileşse de, dillerini ve şivelerini büyük ölçüde korumuşlardır.
Günümüzde iki yakın köy arasında bile birçok kelimenin farklı şivelerle söylendiğini belirttikten sonra şimdi köyümüzde de kullanılan güzel dilimiz Türkçemizin kelimelerinden oluşan sözlüğümüze geçebiliriz.
A
Aba
|
Abla, dokuma yün kumaş
|
Angut
|
Ahmak, yabani inek türü
|
Abacık, abıcık
|
Ablam
|
Anırma
|
Eşek sesi
|
Abanmak
|
Yığılmak, yüklenmek
|
Aralama
|
Ayırma, karışıklığı düzeltme
|
Abau
|
Şaşkınlık sözü
|
Aralık
|
İki şey arasındaki boşluk
|
Abaza
|
Uzun süre cinsel ilişkiden uzak kalan
|
Arap
|
Yüz rengi kara olan kişi
|
Abdal-aptal
|
Ahmak, salak, anlayışsız, saf
|
Ard, art
|
Peş, arka, izi, peşi sıra
|
Ablak
|
Yüzü geniş olan
|
Artçı
|
Arkadan, arkadan gelen
|
Abuk sabuk
|
Mantıksız, saçma, rast gele
|
Artık
|
Artan, geriye kalan, fazlası
|
Acar
|
Yeni, babacan
|
Arza, arıza
|
Bozulma, aksama, aksaklık
|
Acemi
|
Yeni başlayan, beceriksiz
|
Aaşam
|
Akşam
|
Acık
|
Az, biraz, çok az
|
Aş
|
Yemek, pişmiş yemek
|
Acıkmak
|
Yemek yeme ihtiyacı duymak
|
Aşmak
|
Bir engeli geçmek, gözden kaybolmak
|
Açılmak
|
Geçit vermek, dert söyleme,
Kıyıdan uzaklaşma, soyunma
|
Aşşa
|
Aşağı
|
Adaş
|
Aynı isimli olan
|
Aşarı
|
Aşağı
|
Aga
|
Babacan, mert, kalender
|
Aşırı
|
İleri, fazla
|
Ağa
|
Zengin kimse, eli açık kişi,
|
Aşermek
|
Hamilelikte canı meyve vs istemek
|
Ağabey
|
Büyük erkek kardeş
|
Aşırmak
|
Çalmak veya geçirmek
|
Ağarmak
|
Beyazlaşmak, aydınlık.
|
Aşina
|
Bilinen, bildik, tanıdık
|
Ağı
|
Zehir
|
Aşmak
|
Geçmek, kaybolmak
|
Ağıl
|
Hayvan damı, ahır
|
Aşrı
|
Uzak, görünmeyen yer, ileri
|
Ağız
|
Hayvanların ilk sütü
|
Atak
|
Cesur, girişken, atik
|
Ağdırmak
|
Bir yana ağır gelmek
|
Avlak
|
Av sahası, av yapılan yer
|
Ağmak
|
Sarkmak, eğilmek, meyil
|
Avrat
|
Hatun, karı, hanım, eş
|
Aha
|
İşte, orada, eyvah.
|
Avunma, avuntu
|
Olan ile yetinmek, kendini kandırmak, oyalanma
|
Ahlat
|
Yabani armut
|
Ayartmak
|
Kandırmak, aldatmak
|
Akbıcık
|
Tertemiz
|
Ayaz
|
Esintili soğuk rüzgar
|
Akcapakca
|
Tertemiz, kiri, lekesi olmayan
|
Ayak diremek:
|
İnat etmek, ısrar
|
Akça-ağca
|
Beyaz, ak
|
Ayak sürütmek
|
Oyalamak, atlatmak
|
Aklını çelmek
|
Aldatmak, kandırmak, önüne düşmek
|
Aydaş
|
Hastalıklı, cılız gelişmemiş çocuk
|
Aksamak
|
Topallama, düzen bozulması
|
Ayıklamak
|
Seçmek, ayırmak
|
Al
|
Kızıl, kırmızı
|
Ayıldı
|
Kendine geldi.
|
Alabada
|
Efelek, labada
|
Aykırı
|
Ters, zıt, aksine
|
Alaf
|
Sıcak, kepekten yapılmış hayvan yemi
|
Ayrı
|
Farklı, değişik,
|
Alan
|
Düzlük, meydan
|
Az
|
Kıt, çok nadir, eksik
|
Alay
|
Eğlenme, topluluk, birlik
|
Aza
|
Üye, eleman, organ
|
Alayı
|
Hepsi, tamamı.
|
Az daha
|
Neredeyse.
|
Algın almış
|
Hastalık kapmış
|
Azdan
|
Az sonra
|
Alma
|
Elma
|
Azarlamak
|
Kızmak, çekişme, paylama
|
Alıcı kuş
|
Kuzgun kuşu
|
Azı
|
Büyük
|
Alınyazısı
|
Kader, yazı
|
Azı dişi
|
Büyük diş
|
An
|
Tarla ucu, sınırı
|
Azık
|
Yiyecek, kumanya
|
Ana
|
Anne
|
Azıtmak
|
Sırtarmak, şımarmak
|
Andavallı
|
Ahmak, çapaçul, düzensiz
|
|
|
B
Babal
|
Vebal, günah
|
Bilişmek
|
Tanışıp, görüşmek
|
Badılcan
|
Patlıcan, domates
|
Bilmuun
|
Bilmiyorum
|
Badıldamak
|
Anlaşılmaz şekilde konuşmak
|
Binit
|
Binilecek taşıt, hayvan
|
Baaçe, bahçe
|
Sebze yetişen arazi, ev önü
|
Biriktirmek
|
Toplamak Bant- kaset, şerit,
|
Bağdaş kurma
|
Ayaklarını büküp oturma
|
Birazdan
|
Az sonra
|
Bağdaşmak
|
Uyuşmak
|
Birden
|
Aniden, ansızın
|
Bağır
|
Göğüs
|
Birdenbire
|
Çok aniden
|
Bahane, baane,
|
Uydurma sebep
|
Birebir
|
Uygun, iyi gelmek
|
balamıt
|
Balamut, palamut
|
Birez, biraz
|
Bazı, bir kısım, azı
|
Balat
|
Dursunbey
|
Bitkin
|
Yorgun, halsiz.
|
Bakanak
|
İki tırnak arası
|
Bitıkım
|
Küçücük lokma, bir lokmalık
|
Barba
|
Beraber, birlikte, yan yana
|
Bitmek
|
Tükenmek, sona ermek, yeşermek
|
Bardak
|
Toprak ibrik, su içme tası
|
Boğa
|
Büyük erkek inek
|
Bari
|
Keşke, hiç olmazsa, ‘gel bari’
|
Boğuntu
|
Sıkıntı, buhran, karabasan
|
Banmak
|
Batırmak, daldırmak, tatmak
|
Bolarmak
|
Çoğalmak, bollaşmak
|
Bastırlamak
|
Kilitlemek, sürgülemek
|
Bolartmak
|
Bollaştırmak, genişletmek
|
Bayağı
|
Biraz, oldukça, eh işte, çok
|
Boosak
|
Boğasak, ‘inek boosak’
|
Bayat
|
Tazeliğini yitirmiş, kart
|
Bori ge
|
Buraya gel
|
Bayındır
|
Gelişmiş, yapılaşmış, düzenli
|
Bostan
|
Kavun
|
Bayır
|
Yamaç, yaka, yokuş, yukarı
|
Boşalmak
|
İçindekini akıtmak
|
Bazar, Pazar
|
Toplu alışveriş yeri
|
Boşlamak
|
Bırakmak, vazgeçmek
|
Bazı
|
Bir kısmı, bir bölük, bir grup
|
Bozkır
|
Ağaçsız, susuz, otlu yer
|
Bel
|
Dik kürek, toprak işleme aracı
|
Böbürlenen
|
Kendini beğenmiş
|
Belek
|
Bebek sarma bezi
|
Böğenek, bönek
|
Sığırı ısıran sinek
|
Belemek
|
Bebekleri kundağa sarmak
|
Böğü, böğ
|
Zehirli bir örümcek
|
Belenarı
|
Şöyle böyle, idare eder
|
Böğür
|
Koltuk altı boşluğu
|
Bellemek
|
Toprağı kazmak
|
Böğüt- bük
|
Su dibindeki arazi, dönemeç
|
Bellik
|
İz, işaret
|
Bön bön bakma
|
Ahmakça, anlamsız bakma
|
B ene
|
Bana
|
Börtü böcek
|
Kurt, haşarat
|
Beneni
|
Bana ne
|
Bucak
|
Kenar, köşe, merkez köy
|
Beri
|
Bu yana, itibaren (dünden beri
|
Buba
|
Baba
|
Beriki
|
Bu tarafta olan
|
Budamak
|
Ağaç dalını kesmek
|
Bereli
|
Ezik
|
Budra
|
Pudra, güzellik tozu
|
Beriki
|
Bu taraftaki, öbürü değil
|
Buğu
|
Buhar
|
Bertmek
|
İncinmek, berelenmek
|
Bunca
|
Bu kadar, böyle
|
Besleme
|
Evlatlık
|
Burgaç
|
Girdap
|
Beygir
|
At
|
Burgu
|
Delik delme aleti
|
Beynamaz
|
Namazsız, pis, namaz kılmaz
|
Bulama
|
Yepinti, kımız, sulu karışım
|
Bez
|
Başörtüsü, eşarp
|
Bunak
|
Aklını kaybetmiş
|
Bezmek
|
Usanmak, yorulmak, bıkmak
|
Bunama
|
Aklını, hafızasını kaybetme
|
Bıçmak
|
Biçmek, doğramak, kesmek
|
Bunar
|
Pınar, çeşme
|
Bıldır
|
Geçen sene
|
Bundan kelli
|
Bundan sonra
|
Bılla
|
Abla
|
Burkulmak
|
Kıvrılmak, dönmek
|
Bıkma
|
Usanma, gına gelme, bezmek
|
Burmak
|
Bükmek, çevirmek
|
Bırakmak
|
Salmak, koyu vermek
|
Burmak
|
Hadım etmek, iğdiş etmek
|
Bicik, biricik
|
Bir tek,
|
Buymak
|
Üşümek, donmak
|
Bide
|
Ekmeğin bir çeşidi
|
Büber
|
Biber
|
Bide, birde
|
Ayrıca, ilaveten, ek olarak
|
Bük
|
köşe, dönemeç, viraj, çıkıntı
|
Bi elemet
|
Çok büyük, bayağı çok
|
Bükme
|
Çevirme, kıvırma, eğirmek
|
Bigırcık
|
Birazcık
|
Büngüldemek
|
Kaynamak, hareketli
|
Bir hoş
|
Acayip, farklı ve hoş
|
Bürgü
|
Perde kıvrımları, başörtüsü
|
Bile
|
Hatta, dahi, (öyle bile olsa)
|
Bürümek
|
Kaplamak, örtmek,
|
Bilemek,
|
Eğelemek, keskinleştirmek,
|
Büsküt
|
Bisküvi
|
Bili
|
Tavuk, tavuk yavrusu
|
Büyü
|
Sihir, muska
|
Bilik, Bilig
|
Erkeklik organı
|
Büzmek
|
Ağzını toplama, daraltma
|
Biliyleme
|
Bileylemek, eğelemek,
|
Büzülmek
|
Toplanmak, toparlak olmak
|
Bildik
|
Tanıdık, bilinen
|
Büzüşmek
|
Toplaşma, ezişerek küçülme
|
Bilinuz mu?
|
Biliyor musunuz?
|
|
|
|
|
|
|
C
Caka
|
Gösteriş, fiyaka
|
Cırcır
|
Fermuar, cırlak
|
Cambaz
|
Celep
|
Cırlak
|
Fermuar
|
Camız
|
Çıplak, Manda
|
Cırmalamak
|
Tırnakla çizmek, tırmalamak
|
Can
|
Ruh, nefes
|
Cırnak
|
Tırnak
|
Canavar
|
Kurt gibi korkunç hayvanlar
|
Cırtlak
|
Hoşa gitmeyen ses
|
Cara
|
Sigara
|
Cıs
|
Anadan doğma çıplak
|
Cavlak
|
Saçsız, kel
|
Cis
|
Yakıcı, değme, zararlı
|
Caymak
|
Vazgeçmek, sözden dönmek
|
Cıvıldatmak
|
Ötüşmek, ses çıkarmak
|
Cazgır
|
Arabozucu, dedi koducu
|
Cıvık
|
Akışkan, sulu, sıvı
|
Cem
|
Toplanma, bir araya gelme
|
Cıvıtma
|
Bir işi gevşetme, sulandırma
|
Cemat, cemaat
|
Toplum, topluluk
|
Cici, ciciş
|
Sevimli, güzel, temiz
|
Cami
|
Mescit, büyük mescit
|
Cih-cık
|
Yok, hayır, olmaz
|
Cereme
|
Bedel, ceza
|
Ciğara
|
Sigara
|
Ceryan
|
Elektrik
|
Cila
|
Parlatmak için sürülen ilaç
|
Ceyran
|
Elektrik
|
Cilve
|
Naz, eda, şımarıklık
|
Cevahir
|
Cevher, değerli taş, değerli
|
cimbil cimbil
|
Küçük, hızlı hızlı, tatlı tatlı
|
Cıbıl
|
Çıplak, yoksul, parasız
|
Cim kadar
|
Çok küçük
|
Cıbır cıbır
|
Su ile oynayıp ıslanmak
|
Cingen
|
Israrcı, arsız, isteyici, kavgacı, romen
|
Cıbıldak
|
Çıplak
|
Civciv
|
Tavuk yavrusu
|
Cılız
|
Zayıf, gelişmemiş
|
Cozuttu
|
Dağıttı, yanlış yaptı, sapıttı
|
Cılk
|
Bozuk
|
Cula
|
Siyah karga
|
Cıncık
|
Cam bilye, cam eşya
|
Cuvara
|
Sigara,
|
Cıngar, çıngar
|
Kavga, gürültü
|
Cücük
|
Soğanın ortası
|
Cıngıl
|
Salkım, üzüm salkımı
|
Cürü
|
Cıvık, sulu
|
|
|
|
|
Ç
Çabcık, çabıcık
|
Çabuk, hızlı
|
Çığrışmak
|
Bağrışmak, ağlamak, feryat
|
Çabuk
|
Hemen, tez, acele
|
Çıkı
|
Bohça, kese
|
Çabut, çaput
|
Bez
|
Çıkılamak
|
Çıkıya koyup sarmak
|
Çarçur etmek
|
İsraf, gereksiz yere harcamak
|
Çıkıntı
|
Artan, fazlalık, dışarı kaymış
|
Çalgavuş
|
Olgun hareket etmeyen
|
Çıkışmak
|
Kızmak, çekişmek, bağırmak
|
Çalgı
|
Müzik aleti
|
Çıkışmadı
|
Yetmedi, az geldi, eksik
|
Çalgıcı
|
Çalgı çalan müzisyen
|
Çıkrık
|
İp eğirme aleti
|
Çalma
|
Sürme, bulaştırma, hırsızlık
|
Çınlama k
|
Ses çıkarmak, ötmek
|
Çalma
|
Müzik aleti kullanma
|
Çıngırak
|
küçük zil, çan
|
Çalkalamak
|
Sallayıp karıştırmak, çırpmak
|
Çıngı
|
Kıvılcım, köz parçacıkları
|
Çakı
|
Açılır kapanır bıçak
|
Çırakman
|
Sapan, kuş lastiği
|
Çakır
|
Mavi (açık mavi tonunda)
|
Çırpı
|
Küçük ağaç dalları
|
Çan
|
Sürüden bir kaçına takılan zil
|
Çırpıştırmak
|
Hafifçe vurmak, geçiştirmek
|
Çandır
|
Melez, karışık, kırma
|
Çıtak
|
Gözü kara, atılgan, kavgacı
|
Çapak
|
Göz pisliği, göz rahatsızlığı
|
Çıtlak
|
Geçmeli düğme
|
Çapıt
|
Çaput, paçavra, bez parçası
|
Çıtlatmak
|
Gizlice söylemek
|
Çarkıt
|
Çabuk bozulan uydurma alet
|
Çıvgar
|
Arabaya iki çift at koşmak
|
Çare
|
Derman, çözüm, em
|
Cıvıtmak
|
İşi gevşetmek, özensizleşme
|
Çat
|
İki şeyin birleştiği yer
|
Çıvmak
|
Yabana gitmek, sıçramak
|
Çatmak
|
Sataşmak, bulaşmak,
|
Çiğ
|
Pişmemiş, sis yağmuru
|
Çatmak
|
Silah çatmak, çatı yapmak
|
Çiğin
|
Omuz
|
Çay 1
|
Derenin büyüğü akarsu
|
Çiğneme
|
Gevme, ezme, üstüne basmak
|
Çay 2
|
Keyifle içilen bir içecek
|
Çilemek
|
Yağmurun hafif yağması
|
Çaylak
|
İşinin acemisi, yenisi
|
Çilenti
|
Hafif ve az yağan yağmur
|
Çerçi
|
Seyyar satıcı
|
Cilte, şilte
|
Minder, yumuşak oturmalık
|
Çelek, çilek
|
Sapları sürüngen çiçekleri beyaz kırmızı yenen meyve
|
Çimdiklemek
|
İki parmakla birinin derisini sıkmak
|
Çelen
|
Damın kenarı, saçak
|
Çimdirmek
|
Yıkamak
|
Çelermek
|
Koyunun mundar ölmesi
|
Çimmek
|
Yunmak, yıkanmak
|
Çelimsiz
|
Zayıf, güçsüz, gelişmemiş
|
Çitle
|
Yumuşak oturak, yer minderi
|
Çelme
|
Ayağına ayak takma
|
Çit
|
Örülmüş avlu, öküz arabası kanadı
|
Çelme takmak
|
Engellemek, tökezletmek
|
Çoban
|
Koyun güden kişi
|
Çeltik
|
Tarlada ekili pirinç
|
Çoban salık
|
Çobanın kaldığı kulübe
|
Çekcez
|
Çekeceğiz, taşıyacağız
|
Çomak
|
Değnek, sopa
|
Çekemezlik
|
Kıskançlık, hasetlik
|
Çorak
|
Beyazlı, tuzlu ve borlu toprak
|
Çekgit
|
Uzaklaş, bırak git
|
Çöğdürmek
|
Küçük çişini yapmak, işemek
|
Çekişmek
|
Ağız kavgası, kem söyleşme
|
Çöğmek
|
Alçalmak, aşağı eğilmek
|
Çember
|
Daire, başörtüsü
|
Çökmek
|
Çukurlaşma, oturmak, çömelmek, yıkılmak
|
Çemkirmek
|
Öfkeli kızgın konuşmak
|
Çöl
|
Susuz kumluk arazi, sahra
|
Çene
|
Ağzın altı, konuşma
|
Çömelmek
|
Diz kırıp oturmak, çönmek
|
Çenebaz
|
Çok konuşkan
|
Çömmek
|
Çömelmek, çönmek
|
Çentik
|
Kazıntı, oyuntu, boşluk
|
Çönmek
|
Diz kırıp oturmak, çömelmek
|
Çepiş
|
Bir yaşındaki dişi keçi
|
Çözmek
|
Düğümü açmak, bir olayı aydınlatmak, problemi çözme
|
Çetlemik
|
Bir dağ meyvesi
|
Çul
|
Dokuma bez, bez
|
Çetlemik gözlü
|
Mavi, yeşil gözlü
|
Çullanmak
|
Başına üşüşmek
|
Çetrefilli
|
Karışık, zor
|
Çuval
|
Büyük torba, buğday ve yem vs taşıma kabı
|
Çevre
|
Nakışlı, işlemeli mendil
|
Çuvaldız
|
Büyük boy dikiş iğnesi
|
Çığırmak
|
Çağırmak, haber vermek, seslenmek, bağırmak,
|
|
|
D
Dabış
|
Salak, dikkatsiz yürüyen
|
Dimen
|
Değirmen, tahıl öğüten araç
|
Dada
|
Yeni doğmuş bebek
|
Dinç
|
Canlı, güçlü, sağlam
|
Dadanmak
|
Sık uğramak, üşüşmek
|
Dindi
|
Yoruldu, durdu, kesildi, bitti
|
Dağınık
|
Yayılmış, bir arada olmayan
|
Dinelmek
|
Ayakta durmak
|
Dakanak
|
İlişki, bağlantı, parasal borç
|
Dingildemek:
|
Sallanmak, oynamak
|
Dal
|
Ağaç kolu, arka, sırt, sinir
|
Dingin
|
Yorgun, yorulmuş
|
Dalurin mi?
|
Dalayım mı? Döveyim mi?
|
Dip
|
Taban, alt kısım, hemen yanı
|
Dalamak
|
Köpek ısırması
|
Diren, dirgen
|
Hasat işinde kullanılan sapı uzun çatallı alet
|
Dalaşmak
|
Kavga etmek, didişmek
|
Direnmek
|
Karşı koymak
|
Dalmak
|
İçine gömülmek, suya düşme
|
Diretmek
|
Çabalamak, mücadele etmek
|
Daldırmak
|
İçine sokmak
|
Diri
|
Canlı, hareketli
|
Dalına basmak
|
Kızdırmak, sinirlendirmek
|
Dirilmek
|
Canlanmak
|
Dalavere
|
Düzen, oyun, hile, aldatma
|
Dirliksiz
|
Geçimsiz, huysuz
|
Dalavereci
|
Düzenbaz, sahtekâr, hilekâr
|
Diş bilemek
|
Kızmak, kötülük beslemek
|
Dam
|
Hayvan yeri, evin alt odaları
|
Dişemek
|
Dişlerin çıkmaya başlaması
|
Dam
|
Hapishane
|
Dişirici
|
Dilenci, devşirici
|
Dam başı
|
Ev üstü, çatı, karşı cinsten eş
|
Dişirmek
|
Dilencilik, isteyen olmak
|
Damızlık
|
Üretmek için inek ve koyun
|
Ditmek
|
Deşmek, ayırmak, ufalamak
|
Dangalak
|
Akılsız, düşüncesiz konuşan
|
Divit
|
Büyük bıçak,
|
Dar
|
Geniş olmayan
|
Diye
|
Dolayı, onun için
|
Darcık
|
Dağarcık, deri ekmek torbası
|
Diyo, deyi
|
Diyor, söylüyor
|
Darı
|
Mısır
|
Diyüü
|
Anlat, söyle
|
Darılmak
|
Küsmek, ilişki kesmek
|
Dobalan
|
Patatese gibi mantar, keme
|
Darmadağınık
|
Her yere saçılıp, dağıtılmış
|
Doğmak
|
Dünyaya gelmek
|
Davar
|
Keçi ve koyun sürüsü
|
Doğramak
|
Kesmek, parçalamak
|
Davar gütmek
|
Merada keçi koyun otlatmak
|
Doğurmak
|
Bebek dünyaya getirmek
|
Davranın
|
Hazırlanın, kalkın, kıpırdayın
|
Dokunaklı
|
Üzücü, etkileyici
|
Davranmak
|
Hızlı harekete geçmek
|
Dokunmak
|
Üzmek, değmek, zarar verme
|
Dazlak
|
Kel, saçı olmayan kimse
|
Dolak
|
Kuşak, bele sarılan bez
|
Dazkır
|
Ağaçsız, otsuz, susuz ova
|
Dolama
|
Dolak, kuşak, parmak yarası
|
Dayak
|
Sopa, dövmek, ağaç destek
|
Dolamak
|
Sarmak
|
Dayak
|
Destek, yıkılacak şeye destek
|
Dolambaç
|
Dolaşık, karışık, çetrefilli
|
De
|
Söyle, konuş
|
Dolambaçlı
|
Dolaylı, dolaşıklı, karışık
|
Debelenmek
|
Kıvranmak, hareket etmek
|
Dolaşma
|
Gezmek, birbirine karışmak
|
Dehlemek
|
Sürmek, kovmak, götürmek
|
Dolaz
|
Lor suyu kaynatılarak elde edilen çökelek
|
Değil
|
O olmayan, farklı
|
Dombi
|
Manda
|
Değin
|
Kadar, çoğul değmek emri
|
Domuşmak
|
Büzülüp oturmak
|
Dek
|
Varıncaya kadar
|
Don
|
Pijama, belden aşağı alt giysi
|
Deklemek
|
Denklemek, eşitlemek, nişan almak, hizaya getirmek
|
Donamak
|
Bezemek, süslemek
|
Dellenmek
|
Delirmek, aklını yitirmek
|
Donanmak
|
Süslenmek, hazırlanmak
|
Demirli
|
20kglık teneke miktarı tahıl
|
Döl
|
Yavrulamayı sağlayan tohum
|
Demin
|
Az önce, biraz önce
|
Döl almak
|
Hayvanları yavrulatmak
|
Demek
|
Söylemek, ifade etmek
|
Dölek
|
Düz, uygun, doğru, yer
|
Demek ki
|
Hakikatte, gerçekte, aslında
|
Dölem döşşek
|
Yerde serilmiş olarak
|
Dene
|
Yapmaya çalış, tahıl tanesi
|
Dölüm
|
Dönüm, bin metre kare arazi
|
Denilen
|
Söylenen söz
|
Dönek
|
Sözünden dönen, tutmayan
|
Denk
|
Uygun, eşit, karşılaşmak
|
Dönemeç
|
Viraj, kıvrım, dönme yeri
|
Denk
|
Hayvan yüklerinin her biri
|
Dönüm
|
Yaklaşık bin metre kare arazi
|
Denk geldi
|
Uygun düştü, rast geldi
|
Dörmek
|
Aşırı hareket etmek
|
Denkleştirmek
|
Tamamlamak, ayarlamak
|
Döş
|
Bağır, göğüs, sine
|
Densiz
|
Terbiyesiz, arsız
|
Döşek
|
Minder, alt yatağı
|
Depmek
|
Tepişmek, tekmelemek
|
Dövmek
|
Dayak atmak, vurmak
|
Depreşmek
|
Ortaya çıkmak
|
Dövünmek
|
Üzülüp yakınmak, pişmanlık
|
Dere
|
Küçük suyolu, çayın küçüğü
|
Dubara
|
Zarda iki iki gelmesi, iki iki
|
Dereye varmak
|
Çamaşır yıkamak
|
Dubaracı
|
Hileci
|
Derlemek
|
Toplamak, bir araya getirmek
|
Dulda
|
Gölge, siper, rüzgârsız yer
|
Dermek
|
Toplamak, bir araya getirme
|
Duragör
|
Bekle, bekle de gör, dur hele
|
Devşirmek
|
Toplamak,
|
Duraksız
|
Dur bilmeyen, sabırsız
|
Dımdızlak
|
Hiçbir şeysiz, kaybetmiş
|
Dur hele
|
Duragör, bekle
|
Dıkamak
|
Örtmek, kapamak
|
Durgun
|
Akışkan değil, hareketsiz
|
Dıkız
|
Kuru, sert, imikten zor geçen
|
Duru
|
Temiz, berrak, arınmış
|
Dıkım
|
Lokma, bir parça yiyecek
|
Düden
|
Dere ve göl sularının yeraltına aktığı kovuk, delik
|
Dıkmak
|
Katmak, koymak, sokmak
|
Düğ
|
Elektrik fişi
|
Dıydıy
|
Sivrisinek
|
Düğümlemek
|
Bağlamak, düğüm atmak
|
Di
|
Söyle
|
Düğürcük
|
İnce taneli köftelik bulgur
|
Dibek
|
Havan, oyulmuş taş ve ağaç
|
Dümbük
|
Pezevenk, ahlaksız
|
Dibil dibil
|
Çocukça adımlarla
|
Dün
|
Önceki gün
|
Dibinde
|
Altında, yakınında, kıyısında
|
Dünemek
|
Tünemek, uyumak
|
Didişmek
|
İnatlaşmak, tartışmak
|
Dünden beri
|
Dünden itibaren
|
Diğer
|
Öbürü, öteki
|
Dürü
|
Dünür evine giden hediye
|
Dikbaşl
|
Aksi, söz dinlemeyen
|
Dürmek
|
Sarmak, kapamak, toplamak
|
Dikcez
|
Dikeceğiz, doğrultacağız
|
Dürtmek
|
İtmek, bir şeyle dokunmak
|
Dikilmek
|
Doğrulmak, ayakta durmak
|
Dürzü
|
Yanlış yapan, belalı, ahlaksız
|
Diklenme
|
Dik kafalılık, karşı çıkma
|
Düş
|
Rüya, hayal kurma,
|
Dikleşmek
|
Karşı çıkmak, diklenmek
|
Düşmek
|
İsteksiz yere inmek,
|
Dikme
|
Fidan, budaksız ağaç
|
Düşe yazdım
|
Az kalsın düşecektim
|
Dikmek
|
Doğrultmak, dikiş yapmak
|
Düvek
|
Toprak damları sertleştiren silindir taş
|
Dil
|
Konuşma aracı, lisan
|
Düven
|
Sap ezme aracı, harman aleti
|
Dilemek
|
İstemek, dua etmek,
|
Düz
|
Doğru, dik, sade, süssüz
|
Dilim
|
Parça, bölüm, pay
|
Düzmek
|
Ağaç parçasını yontmak
|
Dilmek
|
Parçalamak, dilimlemek
|
|
|
E
Ebe
|
Nine, anneanne, babaanne
|
En ki
|
O (cansız)
|
Eber
|
Getir,
|
Engin
|
Alçak, yüksek olmayan, kısa
|
Efene
|
Piknik, güzel yemek yeme
|
Enlemek
|
Davara işaret koymak
|
Eh
|
Olabilir, kabul
|
Entari
|
Fistan, kadın elbisesi
|
Eh işte
|
Şöyle böyle, idare eder
|
Epey-epeyi
|
Çok, oldukça, hayli, uzun süre
|
Eğe, eye, iye
|
Ağaç yün eğirme aleti
|
Epeydir
|
Çoktan, uzun süreden beri
|
Eğirmek
|
Yünden kirmanla ip yapmak
|
Epeyi
|
Çok, bayağı çok
|
Eğip bükmek
|
Kıvırmak
|
Er
|
Asker, Erken
|
Eğlenmek
|
Eğlenceye almak, alay etmek
|
Ergen
|
Yeni yetme genç
|
Eğlemek
|
Oyalamak, bekletmek
|
Ergin
|
Olmuş, yetişmiş
|
Eğlenmek
|
Dalga geçmek, zevklenmek
|
Erinen
|
Üşenen, üşeniyor olan
|
Eğleşmek
|
Uğraşmak, vakit geçirmek
|
Eringeç
|
Üşengeç, tembel
|
Eğrek, iirek
|
Koyunlar için gölgelik
|
Erinmek
|
Tembellik
|
Eğri
|
Düz olmayan, yanlış
|
Erkete
|
Dikiz, gözetleme işi
|
El
|
Yabancı, il, el
|
Er kalkmak
|
Erkence, şafakla birlikte
|
Elci
|
Ele bakan, elden yiyen
|
Ermek
|
Erişmek, ergin, ulaşmak, varmak, olmak, yetişmek
|
Elemet
|
Büyük, kocaman
|
Ermicek
|
Ermeyecek,
|
Elleşme
|
Değme, dokunma, uzak dur, bırak, uğraşma
|
Ernik, ernicik
|
Sıvı, baya bir sıvı
|
El et
|
El işareti yap
|
Ersiz
|
Kocasız
|
Elet gel
|
Götür gel, ilet, ulaştır gel
|
Esas, essah
|
Gerçek, doğru
|
Eletmek
|
Haber vermek, çağırmak
|
Esik
|
Eksik, çukur, boşluk
|
Ellinin körü
|
Öyle olur mu?, pes doğrusu
|
Eşik
|
Elma kekeci, kapı girişi
|
Elti
|
Kocanın kardeşinin hanımı
|
Eşmek
|
Kazmak, deşmek
|
Elverişli
|
Uygun
|
Etmek
|
Yapmak, eylemek, kılmak
|
Emi
|
Tamam mı? (uyarı, tembih)
|
Etraf
|
Çevre
|
Emişdirmek
|
Emme işini yaptırmak
|
Evelemek
|
Kararsız konuşmak
|
Emişmek
|
Ananın yavruyu emdirmesi
|
Evermek
|
Çocuğu evlendirmek
|
Emme 1
|
Ama, lakin, amma
|
Evlencez
|
Evleneceğiz
|
Emme 2
|
Süt ve su gibi şeyi içe çekme
|
Eyer
|
Ata binmeye yarayan semer
|
Emmi
|
Amca
|
Eylenmek
|
Oyalanmak, alay etmek
|
Emne
|
Emine (kadın ismi)
|
Eylemek
|
Yapmak, etmek
|
Emsiz
|
Beceriksiz
|
Eyleşmek
|
Yerleşmek, oturmak, vakit geçirmek
|
En
|
Rumuz, simge, işaret, bellik, alamet, damga
|
Eza
|
Eziyet, sıkıntı, cefa
|
Encek
|
Kedi köpek yavrusu
|
Ezi
|
Köşe
|
Ender
|
Nadir, seyrek, az bulunan
|
Eziklik
|
Ezik ve borçlu olma durumu
|
Enik
|
Köpek yavrusu
|
Eziyet
|
Aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü
|
En geç
|
En çok
|
Ezmek
|
Sıkıştırmak, üstünden geçmek
|
|
|
|
|
F
Fadime
|
Fatma
|
Fırtmak
|
Yerinden çıkmak, fırtık
|
Far
|
Araba lambası
|
Fıyk, fıyık
|
Islık, ıslık sesi, sıtlık
|
Faraş
|
Toz küreği
|
Fışkırtmak
|
Su sıçratmak, püskürtmek, attırmak
|
Fare
|
Sıçan
|
Fileke
|
İnce düz, karo gibi yassı taş
|
Farıtmak
|
Bıktırıp, kaçırmak
|
Fillemek
|
Kilitlemek, bastırlamak
|
Farız, farz
|
Allahın kesin emri, şart
|
Filik
|
Tiftik keçisi tüyü, angora
|
Fellik fellik
|
Köşe bucak
|
Fingirdemek
|
Oynaşmak
|
Fıcıtmak
|
Fırlatmak, atmak
|
Fistan
|
Basma elbise
|
Fırdolayı
|
Etrafı, çevresi
|
Fit, fit olma
|
Ödeşme, ödeşmek
|
Fırıldak
|
Topaç, dönen şey, rüzgar gülü
|
Fiyakalı
|
Cakalı, gösterişli
|
Fırıldak
|
Oyun, hile, düzen
|
Fos
|
İçi boş
|
Fır olma
|
Uzaklaşma, kaybolma
|
|
|
G
Gaari
|
Artık
|
Gocunmak
|
Alınmak
|
Gabarmak
|
diklenmek, dayılanmak
|
Godaş, kodaş
|
Kendini beğenmiş, kibirli
|
Gabıl, gabül
|
Kabul, uygundur
|
Golan
|
Eşek semerinin kuşağı
|
Gaç
|
Kaç, çabuk git
|
Goruk
|
Olgunlaşmamış, ham (üzüm)
|
Gaç gaç
|
Beğeneme ve şama ifadesi
|
Govşak
|
Umut etmek, hazır durmak
|
Gaga
|
Kuş çenesi, kuş ağzı
|
Goymak
|
Koymak, bırakmak, tıkmak
|
Galan
|
Artık, bundan sonra
|
Goyna
|
Koyunlar, koyun sürüsü
|
Gam
|
Kasavet, üzüntü
|
Goyu
|
Koyu, az sulu, siyaha benzer
|
Gama
|
Ucu sivri bıçak, delici alet
|
Goyun
|
Koyun, sine, göğüs
|
Gamalı
|
Sivri keskin bıçağı olan
|
Göbek
|
Şişman karın, kuşak, nesil
|
Gamber
|
Düğünde çalgı çalan kimse
|
Göcen
|
Tavşan yavrusu
|
Gambır
|
Kambur, beli eğik
|
Göçük
|
Toprağı kaymış yer, yıkılmış
|
Gara badılcan
|
Patlıcan
|
Göçkün
|
Yıkık, hasta, halsiz, geçkin
|
Gara zorla
|
Zoraki, bin bir güçlükle
|
Göde
|
Şişman, göbekli
|
Garıp
|
Sakin, uysal
|
Gödek
|
Saçta pişmiş yufka hamuru
|
Gari
|
Artık, bundan sonra
|
Göğermek
|
Güvermek, yeşermek
|
Gaaşı
|
Karşı
|
Gök
|
Açık mavi, gökyüzü, sema
|
Gaaşımda
|
Karşımda
|
Göl
|
Büyük toprak havuz
|
Gavlak
|
Soyulan deri, ‘yılan kavlağı’
|
Gölet
|
Barajın küçüğü, büyük göl
|
Gavur
|
İnançsız, acımasız kimse
|
Gömemek
|
Görmemek, fark etmemek
|
Gavurga
|
Kavrulmuş buğday, darı vs.
|
Gömü
|
Gömülü eski para ve eşyalar
|
Gayırma
|
Endişe etme, merak etme
|
Gömük
|
Batak, çamurlu yer
|
Gayıt
|
İş,
|
Gön
|
Deri
|
Gayma
|
Para, lira yerine kullanılır
|
Göönek
|
Gömlek, iç çamaşırı, atlet
|
Gayve
|
Kahve, kahvehane
|
Gönen
|
Tav, kıvamına gelmek
|
Gayıt
|
İş, yapılacak şeyler
|
Gönenmek
|
Zenginleşmek
|
Gazel
|
Dökülen ağaç yaprakları
|
Gönül
|
İç, yürek, kalp işleri
|
Gazüret
|
Asık suratlı, yakışıklı değil
|
Gönlüm yok
|
Razı değilim, istemiyorum
|
Gebermek
|
Ölmek
|
Görcez
|
Göreceğiz
|
Geç
|
Yetişememek, ilerle
|
Görenek
|
Görgü, kültür
|
Geçek
|
Geçit, yol, yaka
|
Göri
|
Görüyor
|
Gedik
|
Dağ geçidi, boşluk, eksik
|
Görümce
|
Kocanın kız kardeşi
|
Geğirme
|
Mideden gelen ses
|
Götürü
|
Toptan, tümü birden, tahmini
|
Gee
|
Gel
|
Göynek
|
Kadın bütün alt giysisi
|
Ge bari
|
İstemeyerek gel ifadesi
|
Göynük
|
Çürümüş, eskimek üzere
|
Geçti
|
Öldü, gitti, artık zamanı değil
|
Göz
|
Görme organları, nazar
|
Gelcen, gelcem
|
Geleceğim
|
Göz feri
|
Görme gücü, görme ışığı
|
Gelep
|
Bir tutam ip
|
Göz kırpma
|
Göz açıp kapama
|
Gelise
|
Gelir ise
|
Göz seyirmesi
|
Tik, göz atışı
|
Gelipbatır
|
İşte geliyor, gelmek üzere
|
Göz kamaşma
|
Işığa bakamama, şaşırmak
|
Geluun
|
Geliyorum
|
Gözer
|
Kalbır, kalbur, büyük elek
|
Gelüla
|
Geliyorlar
|
Gözü pek
|
Korkusuz, yürekli
|
Geluz
|
Geliyoruz
|
Gubak
|
Büyük pelit, palamut meyvesi
|
Gene, gine
|
Yine, yeniden
|
Gubat
|
Kaba, patavatsız
|
Gerelemek
|
Geçici olarak avlu kapamak
|
Guguk kuşu
|
Baykuş
|
Geven
|
Kuru ve ince çalı çırpı
|
Gul
|
Kul, Rabbe ibadet eden kişi
|
Gevmek
|
Çiğnemek, ezmek, dişlemek
|
Gurba
|
Kurbağa
|
Gevrek
|
Kuru, çabuk kırılan, çıtır çıtır
|
Gurbet
|
Yabancı yer, yadel
|
Geymek, giimek
|
Örtünmek, bedene geçirmek
|
Gurka yatmak
|
Yumurta üzerine yatma
|
Gıı
|
Kız
|
Guz
|
Güneş görmeyen gölge yer
|
Gıcık 1
|
Geri tekme atma, tepme
|
Gücenmek
|
Darılmak, incinmek, küsmek
|
Gıcık 2
|
Sevilmeyen kişi ve hareket
|
Gücül
|
Daha yeni zorla, güçlükle
|
Gıcık tutması
|
Boğazda tıkanma olması
|
Gücük 1
|
Kuyruğu kısa olan
|
Gıdı gıdı
|
Gıdıklama yapma ifadesi
|
Gücük 2
|
Yöresel kısa kadın giysisi
|
Gıdık
|
Çene altı,
|
Gübre
|
Verimi artıran madde, kemre
|
Gıdıklama
|
Güldürmek için dürtmek
|
Güç
|
Zor, kolay olmayan
|
Gıcır
|
Yeni, parlak, tertemiz
|
Güdük
|
Kısa, eksik kalan
|
Gıdım gıdım
|
Azar azar
|
Güdüm,
|
Hayvan otlatma işi, gütme
|
Gıldır gıldır
|
Sürünerek
|
Gül
|
Hz peygamberi simge çiçek
|
Gınnep
|
İp, sicim, mumlanmış ip
|
Güleç
|
Güler yüzlü
|
Gıpran
|
Kıpraş, toparlan, toplan
|
Gün aşırı
|
Birer gün aralıkla
|
Gır
|
Çakır çorak, bitkisiz toprak
|
Gün aşarken
|
Güneş batarken
|
Gırep
|
İpekli kumaş
|
Güne bakan
|
Ayçiçeği,
|
Gıvıl gıvıl
|
Çok sayıda
|
Gün ortası
|
Öğle vakti
|
Gıyı
|
Kenar
|
Günün göster
|
Cezalandır, pişman et
|
Gızan
|
Çocuk
|
Günü
|
Tam zamanı, tam vakti
|
Gice, gece
|
Günün karanlık geçen kısmı
|
Gübre
|
Büyük toprak su küpü
|
Gicimek
|
Kaşıntı, gidişmek
|
Güp
|
Küp, gömü kapı, geniş toprak su veya pekmez kapı
|
Giicek
|
Giyecek
|
Gürbüz
|
Gelişmiş, iri, dinç
|
Gidişmek
|
Kaşıntı, gicimek, kaşınmak
|
Gürlemek
|
Yüksek sesle konuşmak
|
Gine
|
Yine, tekrar, yeniden
|
Gütcek
|
Güdecek, otlatacak
|
Girgeç
|
Girişken, sosyal, atak
|
Güve
|
Dokuma yiyen küçük böcek
|
Gir
|
Bir yere dâhil ol, içeri gel
|
Güveri
|
Yazlık ekilenler
|
Girme
|
İçeri gelme işi, aksi yön emir
|
Güz
|
Sonbahar
|
Gitcez
|
Gideceğiz
|
Güzlemek
|
Güzü yaşamak, konaklamak
|
Giymek
|
Elbiseyi bedene geçirmek
|
Güzlük
|
Sonbaharda yerleşilen yer
|
Gocuk
|
Mont, dış ceket
|
|
|
H
Habire
|
Durmadan, devamlı, sürekli
|
Hem
|
Aynı zamanda, yanı sıra
|
Hacı
|
Hacca gidip gelmiş olan
|
Hem de
|
Hatta, dahası, birde, üstelik
|
Haç
|
Haç işareti, ısevi sembolü
|
Henteri
|
Gömlek
|
Had
|
Sınır, ulaşılacak son nokta
|
Hepsi-hepiciği
|
Tamamı, bütünü, tümü
|
Hadi
|
Haydi, seni bekliyorum
|
Hergele
|
Terbiyesiz, görgüsüz
|
Hadi ordan
|
Olmaz, çekil git
|
Herif
|
Koca, eş
|
Hafli olmak
|
Dikkatli ve temkinli olmak
|
Heves
|
Özenti, arzu, istek
|
Hafsiz
|
Korkusuz, tedbirsizlik
|
Hey
|
Çağırma sözü, buraya bak
|
Hagget
|
Hakikat mi? Hakikat, gerçek
|
Heybe
|
eşya konulan iki gözlü torba
|
Hah
|
İşte öyle anlamında söz
|
Hıı
|
He, tasdik ve kabul sözü
|
Hal
|
Vaziyet, durum,
|
Hınzır
|
Hilebaz, domuz
|
Hal
|
Toptan sebze satış pazarı
|
Hırlama
|
Köpeğin çıkardığı ses
|
Halaç-hallaç
|
Yaylı yün kabartma aleti
|
Hırıltı
|
Burundan sesli soluma
|
Halk
|
Toplum, insanlar
|
Hırpalamak
|
Yormak, eziyet etmek
|
Halka
|
Daire, yuvarlak tel
|
Hısım
|
Akraba, yakın
|
Hallice
|
Durumu daha iyi
|
Hışdımma
|
Sessiz ol, sessizce bekle
|
Hak 1
|
Yaratanın bir ismi
|
Hışım
|
Kızgınlık
|
Hak 2
|
Alınması gereken pay, doğru
|
Hinci
|
Şimdi, şu anda
|
Ham
|
Ergin değil, olgunlaşmamış
|
Hinciye gadar
|
Bugüne kadar, şimdiye kadar
|
Hamak
|
Olgunlaşmamış meyve
|
Hu
|
Bu veya şu işaret sıfatı
|
Hamlaşmak
|
Çalışmayıp dayanıksızlaşma
|
Huu
|
Seslenme sözü
|
Hangar
|
Büyük ambar, büyük depo
|
Huna
|
Buna, şuna
|
Hanay, haniy
|
Bütün odaların açıldığı salon
|
Hunda
|
Bunda, şunda
|
Hangi
|
Hangisi?
|
Hu neci
|
Hu ne, hu da nesi
|
Hani
|
Nerede
|
Hunu
|
Bunu, şunu
|
Hangisi
|
Bunlardan biri mi, hangi şey
|
Hurcak
|
Vuracak, çarpacak, öldürecek
|
Hantal
|
Ağır, kocaman ve kullanışsız
|
Hurda
|
Eski araba parçası
|
Hap
|
İlaç kapsülü, yutulacak ilaç
|
Huri
|
Buraya, cennet kızı
|
Hapı yutmak
|
Kötü durumda olmak, işlerin bozulması
|
Hurma
|
Arabistan’da yetişen meyve
|
Harami
|
Hırsız, haydut, talancı
|
Hurmak
|
Vurmak, darp etmek, dövmek
|
Haranı
|
Büyük tencere, küçük kazan
|
Hurun
|
Fırın, ekmek pişirme binası
|
Harar
|
Büyük çuval
|
Huylanmak
|
Şüphe, tereddüt etmek
|
Harcın değil
|
Gücün yetmez
|
Huysuz
|
Geçimsiz, şımarık
|
Harç 1
|
Ödenecek paylar
|
Hodul
|
Kendini beğenmiş
|
Harç 2
|
Kum çimento karışımı çamur
|
Homurdanmak
|
Anlaşılmaz sesle söylenmek
|
Harıltı-hırıltı
|
Rahatsız edici ses
|
Hora geçmek
|
Kıymeti bilinmek, iyi gelmek
|
Haşara, haşarı
|
Yaramaz, haşere, zararlı
|
Horanda
|
Aile fertleri, yakınlar
|
Haşırtı, hışırtı
|
Rahatsız edici ses, gürültü
|
Hordan
|
Oradan, ileriden
|
Hatça
|
Hatice
|
Hor görmek
|
Aşağılamak, basit görmek
|
Hatıl
|
Temele atılan taşlı harç
|
Hoş
|
Güzel, sevimli
|
Havla
|
Helva
|
Hoşnut
|
Memnun kalmak
|
Havut
|
Deve semeri
|
Hoşt
|
Köpeği azarlama sözcüğü
|
Haylaz
|
Yaramaz, afacan
|
Hoyrat
|
Kaba ve düşüncesiz davranış
|
Hayli
|
Çok, oldukça
|
Hödük
|
Salak
|
Hayıflanma
|
Üzülme, yerinme, söylenme
|
Höpürdetmek
|
Bir şeyi sesli şekilde içmek
|
Hayta
|
Söz dinlemeyen, yaramaz
|
Hörgüç
|
Deve sırtındaki yağ çıkıntısı
|
Hayy
|
Rabbimizin isimlerinden
|
Höyle
|
Böyle, bu şekilde, bunun gibi
|
Hee
|
‘Evet öyle’ anlamında
|
Höykürmek
|
Yükses sesle söylenmek
|
Hele
|
Sözü kuvvetlendirici sözcük
|
|
|
Hele bigel
|
İstersen gelmeyi bir dene
|
|
|
I
Ih
|
Deveyi çökertme komutu
|
Islaklık
|
Yaşlık, sulanmış
|
Ihı
|
Aha, işte burada
|
Ismarış
|
Ismarlamak, sipariş etme
|
Ilgım ılgım
|
Yavaş yavaş
|
Ismarlamak
|
Sipariş etme, satın alınmasını isteme, getirilmesini isteme
|
Ilgıt ılgıt
|
Hafifçe tatlı esen rüzgâr
|
Iskalamak
|
İsabetsizlik, vuramamak
|
Ingascık
|
Mahsustan, şakadan
|
Issız
|
İnsansız, sessiz, sakin, tenha
|
Iprık
|
Metal su kabı, küçük güğüm
|
Ipıssız
|
Çok sessiz, çok tenha, sessiz
|
Ira
|
Uzaklaş, kaybol
|
Istar
|
Bez, kilim, halı tezgâhı
|
Irak
|
Uzak, uzakta, ülke adı
|
Işık
|
Şavk, lambanın yaydığı şey
|
Irakçın
|
Şapka altına giyilen, kenarı oyalı takke
|
Işımak
|
Aydınlanmak, ışık yaymak
|
Iramazan
|
Ramazan, ramazan ayı
|
Işıl ışıl
|
Renkli yanmak, hoş görüntü
|
Iscak
|
Sıcak
|
Işıldamak
|
Parlamak, çok temiz olmak
|
Irgalamaz
|
İlgilendirmez
|
Ivır zıvır
|
Lüzumsuz şeyler, ayrıntı
|
İ
İbik
|
Horoz yelesi, uç kısım
|
İncik
|
Ayak bileği, baldır, bacak eti
|
İbrik
|
Küçük metal su kabı, ıprık
|
İncir
|
Yemiş, tatlı bir güz meyvesi
|
İicik çocuk
|
Hepsi, küçükten büyüğe hepsi
|
İngi
|
Diş ve damaktaki ağrı
|
İçi kıyılmak
|
Acıkmak, midesi ağrımak
|
İniş
|
Yokuşun tersi, bayır aşağı
|
İçine sinmek
|
Benimsemek, beğenmek
|
İnme inmek
|
Boğaz şişmesi, boğaz felci
|
İçi sızlamak
|
Acımak, üzülmek
|
İnne
|
İğne, dikiş iğnesi
|
İçlenme
|
Duygulanma, ağlamaklı olma
|
İp, iplik
|
Dokuma ve dikiş için hazırlanmış ince lifler
|
İçlik
|
Gömlek, mintan, iç çamaşırı
|
İrecep
|
Recep
|
|
|
İrelmek
|
Büyümek, irileşmek
|
İğdiş
|
Eneme, hadım
|
İrek
|
Küçükbaş hayvan gölgeliği
|
İğreti
|
Özensiz, geçici
|
İremzi
|
Remzi
|
İhi
|
Gülme sesi
|
İri
|
Kocaman, büyük
|
İiylen
|
Oyalan, yavaş davran, eğlen
|
İrken
|
Erken
|
İkircikli
|
İnce fikirli, evhamlı, kararsız
|
İrkilmek
|
Kendine gelmek, birikmek
|
İkna
|
Fikrini değiştirme
|
İrkmek
|
Biriktirmek, tasarruf
|
İl
|
El, başkası, iğneyle tuttur
|
İsilik
|
Ter etkili oluşan cilt hastalığı
|
İlen
|
Lehen, leğen
|
İssi
|
Sıcak
|
İlenç
|
Beddua, ah, ah almak
|
İspirte
|
Kiprit
|
İlenme
|
Beddua etme
|
İsteyici
|
Dilenci, dişirici
|
İletmek
|
Götürmek, söylemek
|
İş
|
Amel, fiil, eylem
|
İlgeç
|
Tutturma, bağlama, ilmek
|
İşi rast gitmek
|
Şanslılık, beklediği gibi olmak
|
İlikle
|
Önünü düğmele, kapat
|
İşlik 1
|
İçe giyilen elbise, çamaşır
|
İlimon
|
Limon
|
İşlik 2
|
Demirci atölyesi
|
İlinti
|
İlgi, bağ
|
İşkillenmek
|
Şüphelenmek, şüphe etmek
|
İlişmek
|
Sürtünmek, sürünmek
|
İştah
|
Yemek yeme arzusu
|
İliştirmek
|
Eklemek, sonradan takmak
|
İşten kaytarma
|
İşe gitmeme, iyi çalışmama
|
İlle
|
Muhakkak, mutlaka
|
İt
|
Köpek, çok kötü insan
|
İmik
|
Boğaz, gırtlak, yemek borusu
|
İt
|
İtme emri, itekle
|
İlmek
|
İğneyle tutturmak, bağlamak
|
İteklemek
|
İtmek, kaktırmak
|
İmrenmek
|
Özenmek, gıpta etmek
|
İyi bari
|
Ne yapalım, madem, öyleyse
|
İn
|
Mağara, insan, hayvan yuvası
|
İyice
|
Fena değil, biraz daha iyi
|
|
|
|
|
K
Kabala
|
Toptan, götürü
|
Kırıntı 2
|
Dikenli dağ üzümü, böğürtlen
|
Kabarmak 1
|
Yükselmek, şişmek
|
Kırıtmak
|
Salınarak yürüme, cilve, naz
|
Kabarmak 2
|
Şişmek, yükselmek
|
Kırklık
|
Keçi ve koyun kırkma aleti
|
Kaba yel
|
Lodos rüzgârı
|
Kırma 1
|
Melez, ezilmiş tahıl
|
Kaç
|
Ne kadar, sayısı ne
|
Kırma
|
Kırma işi, katlama, bükme
|
Kanırılmak
|
Devrilmeye zorlanmak
|
Kırkmak
|
Kesmek, kısaltmak
|
Kalan
|
Artık, bundan sonra
|
Kırpık
|
Uçları kesik
|
Kalgımak
|
Zıplamak
|
Kırpıntı
|
Küçük parçacıklar
|
Kaltak
|
Kötü kadın
|
Kırpmak
|
Makasla kesmek, kırpıntı
|
Kak
|
Meyve kurusu
|
Kısık
|
Dağ geçidi, boğaz, az açık
|
Kaka
|
Pis, çocuk dilinde dışkı
|
Kısılmış
|
Azaltılmış, büzülmüş
|
Kaklık
|
Kuşların su içtiği taş çukuru
|
Kıskanç
|
Çok kıskanan kişi
|
Kakmak
|
Sokmak, itelemek, takmak
|
Kıskanma
|
Esirgemek, çok görmek, kaptırmaktan korkmak
|
Kaktırma
|
İtelemek, ittirmek
|
Kısır 1
|
Döl vermeyen, verimsiz
|
Kâkül
|
Saç perçemi, zülüf, alın saçı
|
Kısır 2
|
Bulgurdan etsiz çiğ köfte
|
Kambır, kambur
|
Beli eğik, sırtta çıkıntı
|
Kısmak
|
Azaltmak, gözü az yummak
|
Kamga
|
Ağaç parçacığı
|
Kışlak
|
Göçebelerin hayvanlarıyla kış geçirdiği yer
|
Kancık
|
Dişi, kalleş olan kimse
|
Kışkışlamak
|
Kovalamak, uzaklaştırmak
|
Kana kana
|
Doya doya su içmek
|
Kıt
|
Az, yetersiz, noksan
|
Kandırmak
|
Yalan söyleyip inandırmak
|
Kıtlık
|
Yokluk, muhtaçlık durumu
|
Kandırıkçı
|
Aldatıcı, hileci, dalavereci
|
Kıvam
|
Hazırlık derecesi, uygunluk
|
Kanırmak
|
Zorlamak
|
Kıymık
|
Çok küçük ağaç parçası
|
Kanırtmak
|
Yerinden oynatmaya zorlama
|
Kıytırık
|
İşe yaramaz, uydurma
|
Kapı
|
Giriş, giriş çıkış için yapılan
|
Kızgın 1
|
Kızmış, çok ısınmış, öfkeli
|
Kapii
|
Kapıyor, topluyor, önce alıyor
|
Kızgın 2
|
Eş arayan, boğasak
|
Karakış
|
Zemheri (Aralık-Ocak ayları)
|
Kızık
|
Kızgın, sinirli
|
Kargı
|
Uzun sopa, sırık, çubuk
|
Kil
|
Yumuşak ve yağlı toprak
|
Kar
|
Kışın yağan beyaz yağış
|
Kim
|
Hangi kişi
|
Kâr
|
Gelir, elde edilen kazanç
|
Kimi
|
Bazı kişiler, bazıları, bazısı
|
Karaltı
|
Karanlıkta seçilemeyen şey
|
Kimlik
|
Kişiyi tanıtan belge, hüviyet
|
Kara çalmak
|
İftira etmek
|
Kiriş
|
Bağırsaktan yapılan yay ipi
|
Karalamak
|
Kötülemek, iftira etmek
|
Kirman
|
Ağaç yün eğirme aleti, eğe
|
Karamık
|
Yaprağı ekşi bir çalı bitkisi
|
Kirmen
|
Kirman, eğe, yün eğirme aleti
|
Kargın
|
Akmayan su, birikinti
|
Kobay
|
Tazı, av köpeği cinsi, denek
|
Karı
|
Eş, zevce, hanım, kadın
|
Koca
|
Erkek eş, yaşlı, büyük, iri, bey
|
Karık
|
Sebze dikme sıraları
|
Kocalık
|
Kadına eşlik etme, adamlık
|
Karın
|
Eşin, zevcen, hayat arkadaşın
|
Koca karı
|
Yaşlı kadın, yaşlanmış kadın
|
Karın
|
İşkembe ve rahim bölgesi
|
Kocaman
|
İri, büyük
|
Karma
|
Karışık
|
Kocamış
|
Yaşlı, yaşlanmış
|
Karmak 1
|
Hamur vs şeyleri yoğurmak
|
Kodaş, godaş
|
Kendini beğenmiş, kibirli
|
Karmak 2
|
Toprağın aşırı sulanması
|
Kof
|
Dolu değil, içi boş
|
Karmakarışık
|
Çok karışık, çok düzensiz
|
Kolan
|
İp, urgan, eşek kayışı
|
Kart
|
Yaşlı, zamanı geçmiş
|
Koma
|
Baygın ve hareketsiz hali
|
Karman çorman
|
Karışık, düzensiz
|
Kompir
|
Patates
|
Kamaşmak
|
Gözleri ışık alması, beğenme
|
Konak
|
Misafir evi, saçın kepeği
|
kasayazma
|
Bir çeşit koyun hastalığı
|
Konuşcaz
|
Konuşacağız
|
Kasmak
|
Kısaltmak, daraltmak, germek
|
Kop
|
Gel, ayrıl, terk et, düşünme
|
Kaş 1
|
Dağın yüzü, sırtı, yakası
|
Kopmak
|
Kırılmak, ayrılmak
|
Kaş 2
|
Gözün üstündeki tüyler
|
Kopuk
|
Bütününden ayrılmış, serseri
|
Katar, kater
|
Dizi, sıra, sıralanmış şeyler
|
Kor 1
|
Ateş olmuş odun parça
|
Katık
|
Ekmeğin yanındaki yiyecek
|
Kor 2
|
Koyar, acı, üzüntü, sıkıntı
|
Katık peyniri
|
Yağı alınmış süt ürününden yağsız tuzsuz peynir
|
Kor mu?
|
Koyar mı? Bırakır mı?
|
Katlamak
|
Bükmek, kat kat bükmek
|
Kostak
|
Havalı yürüyen, güzel biçimli
|
Katlanmak
|
Dayanmak, tahammül etmek
|
Koşan
|
Hızlı yürüyen, süratli giden
|
Kavurma
|
yağda pişirilen kuşbaşı et
|
Kovucu
|
Dedi koducu, laf taşıyan
|
Kayak
|
Kış sporu, karda kayma işi
|
Kovuk
|
Boşluk, delik, küçük mağara
|
Kaygana
|
Peynirle yumurtayı pişirmek
|
Koyağıma
|
Gölgeme, koruma alanım
|
Kaygılanmak
|
Tasalanmak, üzüntü çekmek
|
Koyak 1
|
Çok derin, yüreğe işleyerek
|
Kaygısız
|
Dertsiz, tasası olmayan
|
Koyak 2
|
Gölge, arka, saklanılacak yer
|
Kayırmak
|
Gözetlemek, kollamak
|
Koymak
|
Yere bırakmak, yerleştirmek
|
Kayış
|
Kemer, kayak kayma işi
|
Koyun 1
|
Kollar arası, kucak
|
Kaykılmak
|
Arkaya eğilmek, yaslanmak
|
Koyun 2
|
Yünlü küçükbaş hayvan cinsi
|
Kayma
|
Sürtünerek hareket etmek
|
Koyun gütmek
|
Koyun otlatmak, yaymak
|
Kaymak
|
Süt kreması
|
Koyup gitmek
|
Bırakıp ayrılmak
|
Kayrak
|
Oynak taşlı yer
|
Koyuvermek
|
Bırakmak, salıvermek, salmak
|
Kaypak
|
Dönek, sözünde durmayan
|
Koz
|
Avantaj, gizli bilgiler
|
Kaytarıcı
|
İşi gereğince yapmayan
|
Köhün, köfün
|
Üzüm küfesi, büyük sepet
|
Kazmık
|
Süt tavasındaki yanıksı tortu
|
Köpek
|
Koku alan evcil görev hayvanı, it
|
Keçi
|
Kıllı küçükbaş hayvan cinsi
|
Kör
|
Gözleri görmeyen
|
Kek
|
Tatlı çörek, kolay rakip ve iş
|
Körpe
|
Taze, genç, yeni yetişen
|
Keke, kekeme
|
Konuşmakta zorlanan kişi
|
Kör yol
|
İşlek olmayan araç geçmez
|
Kekeleme
|
Sekteli ve zorlukla konuşma
|
Kösülmek 1
|
Yorulmak, yatışmak, inmek
|
Kekeç
|
Elma eşiği, çekirdekli kısım
|
Kösülmek 2
|
Sönmeye yüz tutma, azalmak
|
Kekme
|
Gaga, eski kapı kilit kancası
|
Kötek
|
Dayak, dövmek
|
Kekre
|
Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan
|
Köse
|
Sakalsız, sakalı az olan erkek
|
Kel
|
Saçsız, saçı olmayan, çirkin
|
Kösele
|
İşlenmiş sığır cinsi derisi
|
Kele
|
Boğa, büyük erkek dana
|
Kösere
|
Bileme taşı, masat
|
Kelem
|
Lahana
|
Köstebek
|
Yeri oyarak gezen kör canlı
|
Kelepir
|
Kolay, ucuz
|
Köstek
|
Engel, ayak bağı, saat zinciri
|
Keleş
|
Yakışıklı, sevimli
|
Kösteklemek
|
Ayağını bağlayıp bırakmak
|
Kelli
|
Sonra, artık, gayrı
|
Kötü
|
Fena, zararlı, tehlikeli, belalı
|
Kemre
|
Hayvan gübresi
|
Kötürüm
|
Felçli, hareket edemeyen
|
Kene
|
Asalak ve kan emici böcek, sakırga
|
Kubat
|
Kaba, şekli bozuk, özensiz
|
Kepenek
|
Çoban paltosu, uyku tulumu
|
Kubuz
|
Yalan, palavra, Palavracı, Züğürt, Hokkabaz
|
Kere
|
Defa, kez, sefer
|
Kuduruk
|
Kuduz, azgın, saldırgan
|
Kerkinmek
|
Sürtünmek, sarkıntılık etmek
|
Kuduz 1
|
Kuduruk, azgın, saldırganlık
|
Kertik
|
Girintili, düz değil, kertilmiş
|
Kuduz 2
|
Isırma ve salya yoluyla bulaşan salgın hastalık
|
Kertme
|
Yontma, kesme, çentik atma
|
Kulp
|
Halka, tutacak
|
Kese
|
Yakın, kısa kolay yol
|
Kurcalamak
|
Karıştırmak, oynamak
|
Kesek
|
Sertleşmiş toprak parçası
|
Kurna
|
Musluksuz çeşme akarı
|
Keş 1
|
Katık peyniri, çökelek
|
Kursak
|
Mide, mideye giden yol
|
Keş 2
|
Şımarık ve aptal, kavgacı
|
Kursaksız
|
Midesiz, yemek borusuz
|
Keşle
|
Keçiler, keçi sürüsü
|
Kurşun 1
|
Esnek mavimtırak element
|
Keşler
|
Kavgacı ve aptal kişiler
|
Kurşun 2
|
Hafif silahla atılan mermi
|
Keşge, keşke
|
Olsaydı, olmasını isterim
|
Kuyruk 1
|
Omurga uzantısı, guyruk
|
Keşik
|
Ödünç vererek yardımlaşma
|
Kuyruk 2
|
Sıranın arkası, birinin arkası
|
Kevgir
|
Süzekli büyük kaşık
|
Kuş
|
Uçan kanatlı hayvan cinsi
|
Kez
|
Kere, defa, sefer
|
Kuşluk vakti
|
Güneşin doğuşu sonrası
|
Kıl
|
Keçi tüyü, huysuz, geçimsiz
|
Kutlamak
|
Tebrik etmek, neşe paylaşma
|
Kılmak
|
Yapmak, eda etmek
|
Kuytu
|
Rüzgârsız yer
|
Kıkırdak
|
Esnek kemik yapı, bükülgen
|
Kuz
|
Güneşsiz, serin yer
|
Kımıltı
|
Az hareket, kıpırtı
|
Külah
|
Şapka, başlık
|
Kıpırdamak
|
Davranmak, kaynaşmak
|
Külte
|
Tutam
|
Kıpraşmak
|
Hareket etmek, kıpırdamak
|
Külüstür
|
Eski, bakımsız
|
Kıpırtı
|
Hareket, hafif tepinme,
|
Küme
|
Gurup, öbek, lig, topluluk
|
Kır
|
Ak, kırçıl, kir renkli
|
Kümeli
|
Birlikte, toplu, bir arada
|
Kıraç
|
Susuz, sulanmayan yer, kır
|
Künge
|
Toz, dökülen küçük pislikler
|
Kırağı
|
Gece yağan hafif kar, çiğ
|
Kürelemek
|
Toplamak, bir yere yığmak
|
Kıran 1
|
Salgın hastalık, toplu ölüm
|
Kürelenmek
|
koyunların toplanması
|
Kıran 2
|
Kırıp-parçalayan kişi
|
Küremek
|
İtelemek, kaktırmak
|
Kırcıl
|
Aklı olan, hafif ağarmış
|
Küsmek
|
Darılmak, ilişki kesmek
|
Kırık 1
|
Sert cismin bölünmesi
|
Küt
|
Kesmeyen bıçak, kör makas
|
Kırık 2
|
Melez, düşük not, gücenmiş
|
Kütle
|
Büyük parça, küme, yığın
|
Kırık 3
|
Evlilik dışı dost edinilen
|
Kütürdetmek
|
Kırılır gibi ses çıkarmak
|
Kırıntı 1
|
Döküntü, küçük parça
|
|
|
L
Lades tutuşma
|
Çatal kemiği tutup çekişme
|
Limoni
|
Aranın soğuk olması
|
Lal 1
|
Dilsiz kişi, susmuş, suskun
|
Lale, lele
|
Kadeh şeklinde bir çiçek türü
|
Lal 2
|
Parlak kırmızı renkte olan
|
Lale 2
|
Aşk sarhoşu, aklı gitmiş
|
Labada
|
Alabada, efelek
|
Le, len
|
Eşin kocasına kabaca hitabı
|
Labirent
|
Karışık koridorlu yapı
|
Leb
|
Dudak, lügat, sözün ilk harfi
|
Laf
|
Söz, lakırtı, konuşma
|
Leblebi
|
Kavrulmuş nohut
|
Lagaluga
|
Boş konuşma, yararsız sözler
|
Leh 1
|
Yarar, taraf, menfaat, yana
|
Lağım
|
Pis sular için yer altı tüneli
|
Leh 2
|
Polonya halkından olanlar
|
Lahit
|
Taş ve mermerli oyma mezar
|
Lehen, leğen,
|
Geniş ve yayvan plastik kap
|
Lamba
|
Işık kaynağı, ampul
|
Lehim, leyim
|
Tutturmada işinde kullanılan kurşun ve kalay
|
Lambir, lambri
|
Duvar-taban kaplama tahtası
|
Leş
|
Kokmuş mundar hayvan ölüsü
|
Lan
|
Kaba bir seslenme hitabı
|
Libas
|
Giysi, elbise
|
Lapa
|
Bertik sarmaya pirinç pilavı
|
Lif
|
Her türlü ince ve uzun tel
|
Lapa lapa
|
Yassı ve iri taneli
|
Lor
|
Peynir suyundan elde edilen çökelek
|
Lapır, rapor
|
Hastalık izni, inceleme sonucu verilen bilgi ve belge
|
Lot
|
Hisse, kısmet pay, arsa
|
Lav
|
Yanardağdan kızgın akıntı
|
loto
|
Şans oyunu, tombala
|
Laz
|
Karadeniz halkından olan
|
Lüle
|
Tütün içme aleti, pipo, kıvrım
|
Lazım
|
Gerek, gerekli
|
Lüle lüle
|
Kıvrım kıvrım
|
Liman
|
Gemi durağı, gemi garajı
|
Lüzum
|
Gereklilik, ehemmiyet
|
Limon
|
Suyu sıkılan ekşi meyve
|
|
|
M
Maabir
|
Muhabir, haberci
|
Mengene
|
Sıkma aracı, pres, sıkıcı araç
|
Macilik
|
Mancilik, baca, duman gideri
|
Menevişli
|
Oyalı, işlemeli, nakışlı
|
Madara
|
Kötü, sevimsiz, kötü vaziyet
|
Menevşe
|
Menekşe, küçük mor çiçek
|
Maden
|
Yer altı zenginliği, metal, yer altı varlığı işletmesi
|
Merfat
|
Ustalık, hüner, uzmanlık
|
Madımak
|
Ebe gömeci
|
Meret
|
Sıkıntı veren, uğursuz, zararlı
|
Mahir
|
Becerikli, ehil, uz
|
Merkep
|
Eşek
|
Mahzun
|
Üzüntülü, çaresiz
|
Mermi
|
Hafif silahla atılan kurşun
|
Makas
|
Saç, keğıt, basma ve teneke gibi şeyleri kesen alet
|
Mertek
|
Ölü üstüne konan tahta
|
Mal
|
Sahip olunan hayvan ve eşya
|
Metrez
|
Yüksek tepe, (su deposu yanı)
|
Mana
|
Anlam, sebep
|
Meymenetsiz
|
Yaramaz, kötü
|
Mancilik
|
Baca, ateş yanan eski ocaklık
|
Mezar
|
Kabir, ölü gömülen yer
|
Manda
|
Emrine girme, bir sığır çeşidi
|
Meze
|
İçkiyle yenen yiyecek
|
Mandal 1
|
Bir çeşit eski kapı kilidi
|
Mıcır
|
Asfalt çakılı
|
Mandal 2
|
Çamaşırı ipe asma aleti
|
Mıcırık
|
Bahane, neden, bozucu sebep
|
Mandalaz
|
Bir çeşit kapı kilidi, mandal
|
Mıdık
|
Gaga, ibik, şapka güneş siperi
|
Mandara
|
Peynir üretim ve imalat yeri
|
Mıh
|
Çivi, öküz çakma çivisi
|
Mangır
|
Para
|
Mıhlı
|
Kurtlu, delikli
|
Mani 1
|
Engel, ket, durduran şey
|
Mıncıklamak
|
Parmakla sıkarak ellemek
|
Mani 2
|
Yedi heceli dörtlük dizeleri
|
Mındar,mundar
|
Yenemeyen hayvan ölüsü
|
Mankafa
|
Anlayışsız, aptal
|
Mısmıl
|
Usule uygun, yenilebilir
|
Mantufan
|
Yerliden gelişmiş inek ırkı
|
Mışmak
|
Korkmak, korkup caymak
|
Manyak
|
Garip, gülünç davranışlı, salak
|
Mızırdanmak
|
Anlaşılmaz konuşmak
|
Marif
|
Maarif, okul, öğrenim sistemi
|
Miifer, miğfer
|
Başı koruyucu başlık
|
Marifet
|
Ustalık, hüner, merfat
|
Mil
|
Tığ, oya yapma aracı
|
Maval-martaval
|
Asılsız, uydurma söz, palavra
|
Minder
|
Şilte, cilte, yumuşak oturma ve yaslanma aracı
|
Maya
|
Çalacak, damızlık, öz
|
Mini, minicik
|
Küçük, küçücük, ufacık
|
Mayalama
|
Maya katma, yoğurt çalma, döllendirme
|
Minnacık
|
Çok küçük, çok ufak
|
Mayışmak
|
Tembellik, gevşeklik etme
|
Mir
|
Baş, kumandan, amir, bey
|
Mayyak
|
Garip, gülünç davranışlı
|
Miralay
|
Alay, albay
|
Mazı
|
Çalı bitkisi meyvesi
|
Mis
|
Güzel koku
|
Mecal
|
Takat, güç, sabır, derman
|
Mis gibi
|
Çok güzel kokuyor
|
Macır, macur
|
Muhacir, göçmen, göç eden
|
Miskin
|
Pis, eski ve pis giyimli, fakir
|
Meci
|
İmece, yardımlaşma
|
Mit
|
Türk gizli istihbaratı
|
Meğerse
|
Gerçekte, aslında, halbuki
|
Mitil
|
Yatak yüzü, eskimiş bez
|
Mehel
|
Uygun, layık, göre
|
Motur, motor
|
Traktör, hareket veren araç
|
Mehel görmek
|
Uygun bulmak
|
Muhacir
|
Macır, macur, göçmen
|
Mehil
|
Gönül, süre, müddet
|
Murt
|
Mersin ağacı ve meyvesi
|
Mehir
|
Kadına verilen evlilik ücreti
|
Munar
|
Çeşme, pınar
|
Mektep
|
Okul, okunan yer, oda
|
Munzur
|
Yaramaz, domuzluk eden
|
Meel meel
|
Saf saf, mahzun mahzun
|
Muşamba
|
Yer döşemesi, yağmurluk
|
Melin
|
Mahzun, saf ve çaresiz
|
Muzur
|
Yaramaz, şımarıklık eden
|
Meliz
|
Bal arısı
|
Muzurluk
|
Munzurluk, yaramazlık
|
Mend
|
Değirmen taşı
|
Müddet
|
Süre, zaman, mühlet, vade
|
Mendine
|
Değirmen taşına
|
Mühlet
|
Süre, zaman, vade, mehil
|
Mendirek
|
Dalgakıranla yapılan direk
|
Mürekkep
|
Yazı ve resim çizme sıvısı
|
Mengeç
|
Kapı tutturulan yer
|
Müteakip
|
Arkasından, sonrasında
|
|
|
|
|
N
Naazi
|
Niyazi’nin kısa söylemi
|
Nece
|
Nasıl, ne şekilde
|
Naaber, nehaber
|
Ne yapıyorsun, nasılsın
|
Nede, nerde
|
Nerede, hangi yerde
|
Nabız
|
Kalp atması, eğilim, düşünce
|
Neduun
|
Ne ediyorsun, ne diyorsun
|
Nacak
|
Kısa saplı küçük balta, balta
|
Nene gerek
|
Boş ver, seni ilgilendirmez
|
Naciz
|
Değersiz, önemsiz
|
Netameli
|
İçinden çıkılması zor hal
|
Nacivet
|
Lacivert, koyu mavi
|
Neden
|
Sebep, etken, illet
|
Naçar
|
Çaresiz, biçare
|
Nedime
|
Hanım arkadaş, kadın dost
|
Nadir
|
Ender, seyrek, az sayıda olan
|
Nefes
|
Soluk, hava, canlılık
|
Nafaka
|
Geçinmelik, geçinme bedeli
|
Nehir
|
Irmak, büyük dere
|
Nafi
|
Yararlı, faydalı
|
Nem
|
Neyim, hangi şeyim, rutubet
|
Nafile 1
|
Boş, yararsız, faydasız
|
Nemrut
|
Asık surat, gazüret,
|
Nafile 2
|
Sevabına kılınan namaz
|
Nene
|
Neyine, hangi şeyine, nine
|
Naftalin
|
Güve için kullanılan madde
|
Nerde
|
Nerede, keşke öyle olsa
|
Nah
|
Hakaret ve sövgü sözü
|
Neri
|
Nereye
|
Naha
|
İşte orda
|
Neşe
|
Mutluluk, sevinç, şenlik
|
Nal
|
Öküz, at ve eşek ayakkabısı
|
Net
|
Ele geçen, açık, iyi duyulan
|
Nalân
|
İnleyen, ağlayan, inleyici
|
Nev
|
Çeşit, cins, tür, ilk, yeni
|
Nalbant
|
Hayvanlara nal çakan kimse
|
Nev bahar
|
İlk bahar, yeni bahar
|
Nalbur
|
Nal yapan demirci
|
Nevri dönmek
|
Kafası karışmak, çok kızmak
|
Nalburiye
|
Hırdavat malzemeleri
|
Ney
|
Kamıştan bir üflemeli çalgı
|
Nalet
|
Lalet, beter, uzak olsun
|
Neyzen
|
Ney çalan kişi, ney üfleyen
|
Naklen
|
Canlı, ulaştırarak, anlatarak
|
Neye
|
Hangi şeye
|
Naklet
|
Ulaştır, ilet, duyur
|
Neyle
|
Hangi şeyle
|
Nakliye
|
Ulaştırma, taşıma
|
Neyim
|
Hangi şeyim
|
Nam
|
Ün, san, şan, şöhret, ad
|
Nezih
|
Temiz, temiz ahlaklı
|
Namazlağ
|
Ufak kilim, seccade, namazlık
|
Nezle
|
Soğuk algınlığı, nevazil, ingin
|
Nana
|
Nane, kokulu bir bitki
|
Nevazil
|
Soğuk algınlığı
|
Nanik
|
Alay işareti
|
Nice
|
Daha, pek çok, ne durumda
|
Nantar
|
Anahtar, kilit açan alet
|
Niici, neci
|
Ne iş yapar, ne satar
|
Napcan
|
Ne yapacaksın
|
Nidem
|
Ne edeyim
|
napuun
|
Ne yapıyorsun
|
Niduun
|
Ne ediyorsun, ne diyorsun
|
Nar 1
|
Ateş, dert, keder, üzüntü
|
Niine
|
Neyine, senin işin mi
|
Nar 2
|
İçi kırmızı taneli bir meyve
|
Nija
|
Süper dövüşçü, kareteci
|
Nasıl
|
Ne şekilde
|
Nile
|
Nasıl, ne şekilde
|
Nasır
|
Derinin sertleşip kaşınması
|
Nilüfer
|
Değişik renklerde çiçek ismi
|
Nasip
|
Kısmet, talih, baht, pay, hisse
|
Nine
|
Ebe, büyük enne
|
Nass yani
|
nasıl yani
|
Ninni
|
Bebeklere söylenen türkü
|
Naş
|
İkile, güle güle, kaybol
|
Niye
|
Niçin, neden
|
Naaş
|
Cenaze, ölü beden
|
Nizaman
|
Ne zaman, ne vakit
|
Naat
|
Övme, övücü şiir ve kaside
|
Nizami
|
Kurallara uygun
|
Naylon
|
Saydam eriyikten yapılan
|
Nur
|
Aydınlık, parıltı, ışık, ziya
|
Naz
|
Cilve, eda, şımarıklık
|
Nurten
|
Beyaz tenli, parlak tenli
|
Nazi
|
Nazizm yanlısı alman halkı
|
Noli
|
Ne oluyor
|
Nazik
|
İnce yapılı, narin, saygılı
|
noluyoo
|
Ne oluyor
|
Nazım
|
Şiir yazıları, düzen, sıra, dize
|
Nörüyon
|
Ne yapıyorsun
|
Nâzım
|
Düzene koyan, sıralayan
|
|
|
O
Oba
|
Göçebe ailesi ve topluluğu
|
Onur
|
Vakar, haysiyet, şeref
|
Obruk
|
Mağara, oyuk, delik, çukur
|
Ora
|
Orası, bahsedilen yer
|
Obur
|
Çok yiyen, iştahlı
|
Orak
|
Ekin biçmek, ekin biçme aleti
|
Ocak
|
Ateş, od, aile, sulale
|
Oralı
|
Bahsedilen yerden, oradan
|
Ocaklık
|
Ateş yakılan yer, baca, tandır
|
Oralı olmamak
|
İlgilenmemek
|
Od
|
Ateş, ocak
|
Ori
|
Oraya, senin yanına
|
Oda 1
|
Köy misafirhanesi
|
Orman
|
Ağaçlı yer, ağaç sahası
|
Oda 2
|
Evin bölümü, evin bir gözü
|
Ortalık yer
|
Meydan, göz önünde
|
Oğmak, ovmak
|
Masaj yapmak, sıvazlamak
|
Ortak
|
Hissedar, pay sahibi
|
Oğalamak
|
Masaj yapmak, sıvazlamak
|
Orti, ortaya,
|
Meydana, göz önüne, alana
|
Oh olsun
|
İyi oldu cezasını buldu
|
O saat
|
Derhal, hemen
|
Ok 1
|
Yayla atılan batıcı çubuk
|
Osuruk
|
Yellenme, gaz çıkarma
|
Ok 2
|
Doğru parçası, yön işareti
|
Oşamak
|
Okşamak, sevgiyle ellemek
|
Okla, oklava
|
Hamuru incelten değnek
|
Oşurtmak
|
Abartmak, çok büyütmek
|
Okuntu
|
Davetiye, düğüne gel hediyesi
|
Ot
|
Küçük bitkilerin ortak adı
|
Olcak
|
Olacak, gerekli şey, olmalı
|
Oturak
|
İskemle, sandalye
|
Olçum
|
Oturaklı, ağırbaşlı, ahlaklı
|
Oturcaz
|
Oturacağız
|
Olu bir
|
Birçok iş, pek çoğunda
|
Oturmak 1
|
Çökmek, batmak, ikamet etme
|
Oluk 1
|
Hayvanların ağaçtan su tekne
|
Oturmak 2
|
Üzerine tam denk gelmek
|
Oluk 2
|
Yapılık, hazır
|
Ovalamak
|
Avuçta ezip parçalamak
|
Olum
|
Oğlum, erkek çocuğum
|
Ovuşturmak
|
Avuçlarını birbirine sürtmek
|
Omaz, oomaz
|
Olmaz, olamaz
|
Oya
|
Dantel, iğne ve mille yapılan
|
Ondan kelli
|
Ondan sonra, daha sonra
|
Oyalamak
|
Bekletmek, vakit geçirtmek
|
Ondan ötürü
|
Dolayısıyla
|
Oyuk
|
Oyulmuş, içi boş çukur yer
|
Onmadı
|
İyileşmedi, gelişmedi
|
Oyun
|
Hile, düzen, kurallı eğlence
|
Onmak
|
İyileşmek
|
|
|
Ö
Öbek
|
Yığın
|
Örklemek
|
Hayvanı kazığa bağlamak
|
Öbür
|
Sonraki, öteki
|
Örme 1
|
Örülerek yapılmış olan
|
Öbürsügün
|
Sonraki gün
|
Örme 2
|
Sırtta yük taşıma ipi, urgan
|
Öbürü
|
Diğeri, öteki
|
Örme 3
|
Duvar yapmak, avlu yapmak
|
Öbür taraf
|
Diğer yön, öteki yön
|
Örs
|
Çelik yüzeyli demir araç
|
Öcü
|
Korkunç hayali yaratık
|
Örselemek
|
Yakalamak, zedelemek
|
Öcüt
|
Ödünç, borç olarak
|
Örmek
|
Havlamak, dolamak
|
Öç
|
İntikam, karşı ceza isteği
|
Örtmen
|
Öğretmen, ders öğreten
|
Öd
|
Safra kesesi
|
Ösen, öösen
|
Olması gerek, elbet olur
|
Ödeşmek
|
Alıp vereceği kalmamak, fit
|
Ösürmek
|
Öksürmek
|
Ödlek
|
Korkak, korkan
|
Öşür
|
Tahıldan fakire verilen mal
|
Ödü kopmak
|
Çok korkmak
|
Öte
|
İleri, az uzak
|
Ödünç
|
Borç almak, ödemek için
|
Öteberi
|
Önemsiz şeyler, eksik, gedik
|
Öf bee
|
Bıkkınlık sözcüğü
|
Ötme
|
Kuşun ses çıkarması
|
Öğün
|
Yemek vakti, yemek zamanı
|
Öte yaka
|
Tam karşı taraf, karşı yamaç
|
Öğürmek
|
Kusmak, içi bulanmak
|
Öteyüz
|
Arka taraf
|
Öfke
|
Sinir, kızgınlık
|
Ötgün
|
Çok iyi öten
|
Öküz 1
|
İğdiş edilmiş erkek çift ineği
|
Ötüügün
|
Evvelsi gün, bir evvelki gün
|
Öküz 2
|
Bön, görgüsüz, kaba, anlayış
|
Ötürü
|
Dolayı, nedenle, sebebiyle
|
Öksüz, öösüz
|
Yetim kişi, kimsesiz
|
Ötürük
|
İshal, amel
|
Öleşmek
|
Paylaşmak, bölüşmek
|
Övmek
|
Takdir etmek, yüceltmek
|
Ölü
|
Cenaze, naaş, ölen kişi
|
Övüngeç
|
Kendini çok metheden
|
Ölüm
|
Vefat etme, hayatın sonu
|
Övünme
|
Kendini beğenme ve övme
|
Ölçü
|
Değer, itibar, denge, miktar
|
Öz
|
Kendisi, manevi benlik, iç varlık, nefis
|
Ömür
|
Yaşam, hayat süresi, hoş
|
Özel
|
Kişiye ait, hususi
|
Öncü
|
Önder, önden giden, klavuz
|
Özgü
|
Has, özel, ona mahsus
|
Öngücü
|
Eninde sonunda, er geç
|
Özgür
|
Serbest, hür, bağımsız
|
Önüne düşmek
|
Rehberlik etme, önder olmak
|
Özlü
|
İçli, etkileyen, verimli olan
|
Ööke
|
Öfke, sinir, kızgınlık
|
Öneze
|
Keklik avında saklanacak yer
|
Ööle, öğlen
|
Gün ortası, öğle vakti
|
Özlem
|
Kavuşma isteği, hasret
|
Öören
|
Öğrenme emri
|
Özlemek
|
Göresi gelmek, arzu etmek
|
Ören
|
Harabe, eski yerleşim yeri
|
Özenmek
|
Dikkat etmek, önem vermek
|
Örenci
|
Talebe, öğrenci
|
Özür
|
Mazeret, kusur, sakatlık
|
Ören dere
|
Öküz dürtme sopası
|
Özürlü
|
Kusurlu, sakatlığı olan
|
Öretmet
|
Öğretmen, hoca
|
Öyek
|
Bataklık, çamuru derin yer
|
|
|
|
|
P
Pabuç
|
Ayakkabı
|
Peydahlamak
|
Bulmak, meydana getirmek
|
Paça 1
|
Pantolonun bacak kısımları
|
Peyderpey
|
Azar azar, bölüm bölüm
|
Paça 2
|
Ekmek tiriti
|
Pıçak
|
Bıçak, kesme aracı
|
Paçavra
|
Eski çaput, eskimiş bez
|
Pıhtı
|
Yarı katılaşmış sıvı
|
Paha
|
Eder, değer
|
Pınar
|
Suyun çıktığı kaynak, bulak
|
Pahalı
|
Fiyatı yüksek
|
Pılını pırtını
|
Değersiz şeylerini, eşyalarını
|
Paf
|
İçi kof, göründüğü gibi değil
|
Pırlama
|
Uçmak, kanat çırpmak
|
Pafta
|
Büyük harita, büyük bölük
|
Pırtı
|
Değersiz şey, değersiz eşya
|
Pala
|
Enli kayış, geniş kemer
|
Pışık
|
Çocukça bana ne, karışmam
|
Pala bıyık
|
Uzun ve gür bıyıklı
|
Pısırık
|
Çekingen, beceriksiz, korkak
|
Palan
|
Eşek ve atlara vurulan kaşsız enli eyer
|
Pısmak
|
Korkup sinmek, saklanmak
|
Palavra
|
Yalan söz, uyduruk konuşma
|
Pıtrak
|
Diken, kısa dikenli tarla otu
|
Palaz
|
Keklik yavrusu
|
Piç
|
Babası belli değil
|
Palyanço
|
Palyaço, acayip kılıklı
|
Pike
|
Kabartmalı pamuklu kumaş
|
Paklamak
|
Temizlemek
|
Piknik
|
Yemekli günlük gezinti
|
Panik
|
Ani korku, ürkü, ürküntü
|
Pil
|
Radyo ve saat çalıştıran alet
|
Pantol, pantul
|
Pantolon, erkek dış donu
|
Pim
|
İki parçayı ekleyen metal çivi
|
Paralamak
|
Parçalamak, eskitmek
|
Pimpirikli
|
Şüpheci, kararsız, huzursuz
|
Paraz
|
Biraz, olduğu kadar
|
Pin
|
Binmek emri, bin, üstüne çık
|
Parekente
|
Parça, bölük, toptan değil
|
Pire
|
Zıplayan küçük asalak böcek
|
Parlamak 1
|
Işık saçmak, ortaya çıkmak
|
Pis
|
Kirli, mundar, çirkin, iğrenç
|
Parka
|
Soğuktan oruyucu kalın ceket
|
Pisi
|
Kedi
|
Parke
|
Döşeme, tahta taban döşemesi
|
Pisikopat
|
Ruh hastası, sinir hastası
|
Parke daşı
|
Yol ve yer döşemesi taşı
|
Pişik
|
Ter ve idrardan olan kızarık
|
Parlamak 2
|
Birden bire kızmak
|
Piyasa
|
Pazar, geçerli fiyat
|
Pasaklı
|
Kirli, dağınık, düzensiz
|
Pudra
|
Güzellik tozu, cilt tozu
|
Patak
|
Dayak, kötek, dövme
|
Pul 1
|
Delikli cıvata ve oya levhası
|
Pataklamak
|
Dayak atmak, dövmek
|
Pul 2
|
Mektuplar için küçük kâğıt
|
Patavatsız
|
Kaba, yersiz davranan, dangalak, dengesiz
|
Puro
|
Kalın yaprak sigarası
|
Pavkırmak 1
|
Öfkeli ve yüksek sesle feryat
|
Pus
|
Sis, duman, camdaki buhar
|
Pavkırmak 2
|
Çok çalışmak, koşuşturmak
|
Pusmak
|
Sinmek, saklanmak
|
Pay
|
Hisse, eşit bölüm
|
Pusu
|
Saldırmak için tuzak,
|
Payam
|
Badem
|
Pusula 1
|
Yön bulma aleti,
|
Peçe
|
Örtü, örtü bezi, siyah örtü
|
Pusula 2
|
Küçük not yazma kâğıdı
|
Pehpeh
|
Hayret sözcüğü
|
Put
|
Tapınılan varlık, tapılan şey
|
Pehlivan
|
Güreşçi, iri yapılı güçlü kimse
|
Pür
|
Yapraklı ağaç dalı
|
Pelezimek
|
Çok yorulmak, bitkin düşmek
|
Pürçek
|
Taze bitki yaprağı, tomurcuk
|
Pelit
|
Meşe meyvesi
|
Püs
|
Ağaç tutkalı, zamk
|
Pek-peklik
|
Sert, korkusuz, korkusuzluk
|
Püskürmek
|
Tazyikli savurmak, sıçramak
|
Peki, pekiyi
|
Çok iyi, tamam, öyle olsun
|
Poça, poğaca
|
Peksimet, pesamat, çörek
|
Pekiştirmek
|
Sağlamlaştırmak, sıkıştırmak
|
Pot
|
Yanlışlık, hatalı söz, gaf
|
Pepe
|
Konuşurken kekeleyen
|
Potur
|
Pantolon, pantul, aba don
|
Perde
|
İki şeyin arasına çekilen örtü
|
Poçu, poşu
|
Şal şeklinde başörtüsü
|
Pesamat
|
Köy poğaçası, köy çöreği
|
Postacı
|
Mektup gibi şeyler taşıyan
|
Peşi sıra
|
Arka arkaya, sıra sıra
|
Poşet
|
Küçük naylon kap, torba
|
Peşkir
|
Havlu, el yüz silme havlusu
|
Poyraz
|
Kuzeydoğu yönden soğuk esen rüzgâr
|
Peşkir 2
|
Kadınların işlemeli ön kuşağı
|
Poz
|
Fotoğraf için duruş, çalım
|
Petek 1
|
Kovana konan özel bal çıtası
|
Pörtlek
|
Dışa çıkık, dışa çıkmış
|
Petek 2
|
Kalorifer sobası
|
Pörsümek
|
Bozulmak, buruşmak
|
Pey
|
Güvence, ön ödenek
|
Pösteki
|
Koyun keçi postu, deri, gön
|
Peylemek
|
Önceden kendine ayıttırmak
|
|
|
R
Raabet, rağbet
|
İtibar, değer verme
|
Rezalet
|
Kepazelik, rezillik,
|
Rab, rap
|
Yaratan, Allah
|
Rezil
|
Alçak, aşağılık
|
Raf
|
Duvardaki eşya koyma yeri
|
Rızk, rızık
|
Yiyecek, içecek, azık
|
Rahle, rahne
|
Kuran okunan küçük masa
|
Rica
|
Dileyiş, dileme, dilek
|
Rakım
|
Yükseklik
|
Risale
|
Kitapçık, küçük dergi
|
Rakkam
|
Rakam, numara
|
Ritim
|
Uyum, ses uyumu
|
Rakkas
|
Dansçı, oyuncu kadın
|
Rivayet
|
Söylenti, söz nakli
|
Ram, raam
|
Boyun eğmek
|
Riyakâr
|
İkiyüzlü,
|
Raat, rahat
|
Huzur, kolay, mutluluk
|
Roket
|
Füze, büyük mermi
|
Rasat
|
Gözleme, gözlem
|
Rol
|
Gerçek olmayan davranış
|
Rast gitmek
|
İşi iyi gitmek, iş aksamaması
|
Roman
|
Uzun hikaye, Çingene
|
Rast gele
|
Baştan savma, gelişi güzel
|
Rot
|
Tekeri direksiyona bağlayan demir çubuk
|
Rastlamak
|
Karşılaşmak
|
Rota
|
Gemi ve uçakla izlenecek yol
|
Ray
|
Demirden yol, trenlerin yolu
|
Rozet
|
Yakaya takılan sembolik metal
|
Rayiç
|
Geçer fiyat, geçer bedeli
|
Rötgen
|
Röntgen, tıbbi organ filmi
|
Razı
|
Uygun bulan, isteyen
|
Rötor
|
Gecikme, tehir
|
Reçel, ireçel
|
Meyvelerin şekerle kaynamışı
|
Ruh
|
Can, manevi varlık
|
Reçete
|
Hasta için ilaç listesi
|
Ruhsuz
|
Cansız, güçsüz, etkisiz
|
Red, ret
|
Geri çevirme, kabul etmeme
|
Rum, urum
|
Yunan halkı, yunan asıllı
|
Refah
|
Bolluk, rahatlık, huzur
|
Rus, urus
|
Rus halkından, Rusyalı
|
Rehavet
|
Gevşeklik, ağırlık, tembellik
|
Rükun
|
Şart, ibadetin kabul şartları
|
Rekabet
|
Çekişme, yarışma, yarış
|
Rüküş
|
Gülünç giyinen
|
Rekat
|
Namazda bir kıyam, bir rükû ve iki secdeden oluşan bölüm
|
Rüsva
|
Rezil, ayıplanacak durumda
|
Resim
|
Fotoğraf, çizilen şeyler
|
Rüşt
|
Reşitlik, erginlik
|
Resmi, resmen
|
Devlete ait, devletin olan
|
Rütbe
|
Mertebe, derece, paye
|
Reşit
|
Ergin, gerekli yaşa ulaşan
|
Rütuş
|
Fotoğraf üzerinde düzeltme
|
Reva
|
Yakışır, uygun, yerinde
|
Rüya, ürya
|
Düş, uykuda görülen şeyler
|
Revaç
|
İstek görme, talep alma
|
Rüzgâr
|
Yel, esinti, bad
|
Rey
|
Oy, seçimde yapılan tercih
|
|
|
S
sabaa
|
Sabah, yarın, yarın sabah
|
Sığıntı
|
Bir yere sığınan, iltica eden
|
Saca, saç ayak
|
Bacaya tencere konan üçayaklı portatif demir
|
Sığır
|
İnek
|
Sacaya
|
Üç bacaklı, üç taraflı
|
Sığışmak
|
Zorlanarak girip yerleşmek
|
Saçma
|
Mantıksız, abes, anlamsız
|
Sıkı sıkılamak
|
Fişek doldurmak
|
Saçmasapan
|
Mantıksız, akla çok aykırı
|
Sıkıntı
|
Üzüntü, zorluk veren durum
|
Sadıç, sağdıç
|
Erkeklerin en yakın arkadaşı
|
Sıklat basmak
|
Bunalmak, sıkıntı, sıcaklık
|
Sahan
|
Yemek tabağı, kabı
|
Sıklet
|
Yarışma gurubu
|
Sağmal
|
Süt veren dişi hayvan
|
Sınamak
|
Denemek, imtihan etmek
|
Sak
|
Uyanık, temkinli
|
Sındı
|
Makas
|
Sakyatan
|
Çabuk uyanan, yarı uyanık
|
Sırf
|
Özellikle, sadece, yalnızca
|
Sakar
|
Salak, şaşkın, çok kaza yapan
|
Sırım
|
Deriden yapılan ip,
|
Sakınmak
|
Çekinmek, uzak durmak
|
Sırıtmak
|
Dişlerini göstererek gülmek
|
Sakırga
|
Parazit, asalak yaşayan
|
Sırnaşık 1
|
Israrcı, arsız, yapışkan insan
|
Saklı
|
Gizli, gizlenmiş olan
|
Sırnaşık 2
|
Dolanarak uzayan ağaç türü
|
Salcanan gal
|
Sağlıkla kal, hoşça kal
|
Sırt
|
Arka, dağ üst yüzü
|
Salcanan git
|
Sağlıcakla git, güle güle git
|
Sırt çiğnemek
|
ayakla birinin sırtına basmak
|
Salmak
|
Salıvermek, bırakmak
|
Sırtlamak
|
Sırtına almak, yüklemek
|
Sancı
|
Acı, sızı, ağrı
|
Sıska
|
Gelişmemiş, zayıf, küçük
|
Sanmak
|
Zannetmek, öyle bilmek
|
Sıvazlamak
|
Okşamak, masaj yapmak
|
Sardırmak1
|
Yükü araca yükletmek
|
Sıvışmak
|
Kaçmak, habersiz ayrılmak
|
Sardırmak2
|
Masrafı başkasına ödetmek
|
Sıyırmak
|
Ziftimek, soymak, temizlemek
|
Sargın
|
Hevesli, bağlı, tutkun, istekli
|
Sıymak
|
Kaymak
|
Sarıcalı
|
Hastalıklı, bulaşıcı hasta olan
|
Sıypıtmak
|
Kaydırmak, üzerinden akıtma
|
Sarkıtmak
|
Aşağı uzatmak, göndermek
|
Sızı
|
Ağrı, acı veren ağrı
|
Sarmak1
|
Dolamak, yüklemek
|
Sızlanmak
|
Halinden şikâyet etmek
|
Sarmak2
|
Havlayarak köpek saldırması
|
Sidik
|
Küçük çiş dışkısı sıvı
|
Sarmak3
|
Dağa ve yokuşa tırmanmak
|
Siğitmek
|
Koşmak
|
Sarp
|
Dik, yokuş, aksi, anlayışsız
|
Siğmek
|
Siymek, küçük çişini yapmak
|
Sarsmak
|
Sallamak, dengesini bozmak
|
Silik
|
Unutulmuş, aşınıp bozulmuş
|
Sapa
|
Uzak, çok bilinmeyen ters yol
|
Silinme
|
Çizgi ve yazıların kaybolması
|
Sapak
|
Dönemeç
|
Silkelemek
|
Çırpmak, sallamak
|
Sapan
|
Çırakman, taş atan lastikli çocuk silahı
|
Sini
|
Büyük sofra tepsisi
|
Sataşmak
|
Çatmak, sürtünmek, laf atmak
|
Sinmek
|
Pusmak, korkup saklanmak,
|
Satın
|
Parayla, ücret karşılığı
|
Sitil
|
Tarz, çul, çadır örtüsü
|
Satin
|
Zaten, her halükarda, herhalde
|
Soba
|
Isınmak için ateş yakılan araç
|
Savak
|
Su bendi, kanal, ark başı
|
Sokmak
|
Girdirmek, koymak
|
Savmak
|
Başından göndermek
|
Somurtmak
|
Surat asmak
|
Savran
|
Deve yöneticisi
|
Sopa
|
Dayak, cop, değnek
|
Savruk
|
Müsrif, düşüncesiz, dengesiz
|
Sopalamak
|
Dövmek, dayak atmak
|
Savsaklamak
|
Önemsemeyip ihmal etmek
|
Soora, sofra
|
Üzerinde yemek yenen eşya
|
Saya
|
Ferace, koyun ağılı
|
Soorii
|
Sofraya
|
Sayıklamak
|
Bilinçsizce konuşmak
|
Soyuntu
|
Mısır kabuğu
|
Sebbetme
|
Küfür etme, sövme
|
Söbe 1
|
Yumurta gibi, oval, beyzi
|
Sefa
|
Eğlence, zevk, neşe, rahatlık
|
Söbe 2
|
Saklambaç oyunu, körebe
|
Sefalet
|
Yokluk, yoksulluk, muhtaçlık
|
Söbeleme
|
Saklanan kişiyi bulma
|
Sefil
|
Yoksul, sefalet çeken, alçak
|
Söbü
|
ince ve uzun, oval olan
|
Sefir
|
Elçi, elçilik görevlisi
|
Söbüce
|
Dik, uzun, ince, zayıf, ovalce
|
Sefer
|
Kez, defa, yolculuk, savaş
|
Söğmek
|
Küfür, kötü söz, sebbetme
|
Seferi
|
Yolcu, yolculuk devam eden
|
Sökmek
|
Vidalarını çıkarmak, çözmek
|
Sek
|
Katıksız, bir şey katılmamış
|
Sömek
|
Mısır koçanı
|
Seki 1
|
Teras, üst kat balkonu
|
Sömürge
|
Özgürlüğünü yitirmiş ülke
|
Seki 2
|
Yayladaki düzlük
|
Sömürmek
|
Emmek, haksızca yemek
|
Seki 3
|
Üstüne oturulan tahta divan
|
Sönmek
|
Işığını yitirmek, etki yitirmek, kaybolup gitmek
|
Sekmek
|
Zıplamak, hoplamak
|
Sövme, sööme
|
Küfür, kötü söz, söğmek
|
Sekmen
|
Aralıksız iskemle, basamak
|
Söykenmek
|
Diğer tarafa dayanmak, öbür yana yaslanmak
|
Sektirme
|
Tülletme, geçirme, kaçırma
|
Söylenme
|
Kendi kendine konuşma
|
Sektirmez
|
Kaçırmaz, attığını vurur
|
Susa
|
Geniş asfalt yol, geniş yol
|
Serpmek
|
Atmak, yaymak, saçmak
|
Susak
|
Su kabaktan yapılmış su kabı
|
Sersem
|
Ahmak, ayakta zor duran
|
Suy
|
Su, hayat kaynağı içecek
|
Seme
|
Ahmak, aptal, akılsız, kolayca aldatılan
|
Sülük
|
Salyangoz, kan emici bir solucan tipi
|
Semirmek
|
Şişmanlamak, beslenmek
|
Sümsük
|
Miskin, mıymıntı, pısırık
|
Semiz
|
Besili, tıknaz, iyi bakılmış
|
Sünepe
|
Kılıksız, uyuşuk, sümsük
|
Sepme
|
Serpme, dağınık atma
|
Sündürme
|
Tereyağ da eritilmiş peynir
|
Serpinti
|
Hafif ve kısa süreli yağma
|
Sürek
|
Takip, peşinden gitme
|
Setere
|
Ceket veya palto
|
Sürekli
|
Devamlı, ara vermeden
|
Sevi
|
Sevda, sevgi, aşk
|
Sürgün
|
Yeni çıkan ağaç dalı
|
Sevk
|
Gönderme, götürme, nakletme
|
Sürmek1
|
Götürmek, sevk etmek,
|
Seyirmek
|
Göz atması, gözdeki tik
|
Sürmek2
|
Çift sürmek, ilaç sürmek
|
Seyitmek
|
Koşmak, siitmek, siytmek
|
Süri
|
Sürüyor, devam ediyor
|
Seyrek
|
Aralıklı, sık olmayan
|
Sürü
|
Araya toplanmış, alay, grup
|
Seyreltmek
|
Azaltmak, aralıklı yapmak
|
Sürünceme
|
Gecikme, iş uzaması, aksaklık, beklemede kalma
|
Seyretmek
|
İzlemek, takip etmek
|
Süsmek
|
Boynuzlamak, kafa atmak
|
Sıçan
|
Fare
|
Süt 1
|
Maya, insanın aslı
|
Sığ
|
Derin olmayan
|
Süt 2
|
Memeden sağılan asli besin
|
Sığmak
|
Girebilmek, ucu ucuna girmek
|
Süt taşırma
|
Süt kaynatma
|
Sığınmak
|
Korunma talebiyle girmek
|
Süven
|
Avlu sırığı, uzun avlu kazığı
|
Ş
Şadırvan
|
Cami avlularındaki üzeri fıskiyeli abdest havuzu
|
Şeher, şeer
|
Şehir, kent
|
Şah
|
Satrançta padişah
|
Şekil
|
Biçim, çizim, tarz, resim
|
Şaka
|
Latife, güldürmek için takılma
|
Şevklenmek
|
İsteklenmek, heveslenmek
|
Şal
|
Kadın kuşağı,
|
Şımarık
|
Yüzde olan, arsız, dengesiz
|
Şalvar
|
Bol kesimli pantolon
|
Şıpbadanak
|
Çabuk, çabucak
|
Şam
|
Suriye’nin başkenti
|
Şırınga
|
Sıvı ilaç vermeye yarayan alet
|
Şamar
|
Tokat, el içiyle vurulan darbe
|
Şırpıntı
|
Uygunsuz davranan kadın
|
Şanlı
|
Tanınmış, ünlü, onurlu
|
Şimdi
|
Hemen, derhal, şu an, şinci
|
Şans
|
Baht, talih, işlerin yolunda gitmesi
|
Şinci
|
Hemen, şu anda, şincik
|
Şar
|
Mağara, yar, gönül, poşu
|
Şincik
|
Hemen şu anda
|
Şaplak vurmak
|
El çırpmak, tokat atmak
|
Şinik
|
Tahıl ölçü birimi
|
Şapırdatma
|
Ses çıkartarak yemek yeme
|
Şirin
|
Sevimli, cana yakın, hoş, tatlı
|
Şaşı
|
Gözleri yamuk bakan
|
Şok
|
Aniden ortaya çıkan şaşkınlık
|
Şaşkın
|
Ne yapacağını bilmez şekilde
|
Şom ağızlı
|
Kötü tahminci, felaket tellalı
|
Şavk
|
Aydınlık, ışık
|
Şori, şuraya
|
Şu ileriye, gösterilen yere
|
Şavıklamak
|
Işımak, ışık yaymak
|
Şuncaaz
|
Şu garip küçük şey, şuncağız
|
Şavklanmak
|
Aydınlanmak, ışıklanmak
|
Şükündür
|
Pancar, şeker pancarı
|
T
,
Ta orda
|
İleride, uzakta
|
Tıngır tıngır
|
Bomboş
|
Tabi
|
Elbette, tabi ki
|
Tınlamadı
|
Dinlemedi, umursamadı
|
Tabansız
|
Korkak, yüreksiz, ödlek
|
Tıpırtı
|
Hafif ses
|
Takat
|
Güç, kuvvet
|
Tırıs gitmek
|
Hızlı gitmek
|
Tal
|
Ağaç, dal
|
Tırpan, turpan
|
Çalı ve çaltı kesme aracı
|
Tamtakır
|
Bir şeyin kalmaması, tümüyle yok olma
|
Tırsmak
|
Gözü korkup vazgeçmek
|
Tangırtı yapmak
|
Gürültü çıkarmak
|
Tiisirmek
|
Hapşırmak
|
Tanış, tanıdık
|
Bildik, bilinen kişi
|
Tiner
|
Boya eritici sıvı
|
Tarak, darak
|
Saçları düzelten alet
|
Tingildemek
|
Yerinde hareket etmek
|
Tat
|
Zevk, yemekten alınan lezzet
|
Tize, teyze
|
Annenin kız kardeşi
|
Taata
|
Tahta
|
Tok
|
Karnı doymuş, iştahsız
|
Taytay durmak
|
Bebeğin ilk ayakta durması
|
Tokaç
|
Çamaşır dövme sopası
|
Tedirgin
|
Huzursuz, sıkıntılı
|
Tokuşmak
|
Koçların kafa vuruşması
|
Tehin, teyin
|
Sincap
|
Tombul
|
Temiz, sevimli, toplu, şişman
|
Tekin değil
|
Güvenilmez, tehlikeli
|
Tombalak
|
Toplu, kilolu, şişman tombul
|
Telef olma
|
Ziyan olma, hayvanın ölmesi
|
Topak
|
Toparlak, yuvarlak, top gibi
|
Teltik
|
Farklı, hemen akla gelmeyen
|
Topal
|
Bacak veya ayağı özürlü olan
|
Tembih
|
Öğüt, uyarı, ikaz etmek
|
Tor
|
Ürkek, çekingen
|
Temelli
|
Devamlı, sürekli olarak
|
Tosbağa
|
Kaplumbağa
|
Temelli gitmek
|
Dönmemek üzere gitmek
|
Tostoparlak
|
Yusyuvarlak, top gibi
|
Tene
|
Tane
|
Toy
|
Acemi, tecrübesiz
|
Tenha
|
Seyrek, az insanlı sakin yer
|
Tökezlemek
|
Yere yıkılmak
|
Tepelemek
|
Yenmek, üstünde dolaşmak
|
Tuluk
|
Deri su kabı
|
Tepik
|
Tekme, tekme atmak
|
Tulum
|
Deri peynir kabı
|
Tepinmek
|
Ayaklarını hızla yere vurmak
|
Tur
|
Bir yeri bir kez dönme, gezi
|
Tepmek 1
|
Tekme vurmak,
|
Tura
|
Metal paranın resimli yüzü
|
Tepmek 2
|
Üzerini örtüp sıkıştırmak
|
Turfanda
|
İlk yetişen meyve, sebze
|
Terki
|
Atın arkası, eğerin arka yanı
|
Turp gibi
|
Sapa sağlam
|
Teres
|
Yaramaz insan
|
Tutkun
|
Bağlı, sargın, tutmuş
|
Ters 1
|
Hayvan gübresi, dışkı
|
Tutuk
|
Çekingen, isteksiz
|
Ters 2
|
Aksi, diğer yön, zıt olan
|
Tüh
|
Eyvah, pişmanlık anlatır
|
Tespik
|
Tesbih, namazda sayma aleti
|
Tül
|
Güneşlik ince cam perdesi
|
Teşbih
|
Benzetme
|
Tülek
|
Çabuk tüylenen, çok kıllanan
|
Teyyare
|
Uçak
|
Tüllek
|
Hoplama oyunu, zıplamalı
|
Tez
|
Acele
|
Tüllemek 1
|
Üzerinden atlamak, hoplamak
|
Tezcanlı
|
Aceleci, sabırsız
|
Tüllemek 2
|
Cam vs. ye ince perde takmak
|
Tezikti
|
Korkup kaçtı, kayboldu
|
Tümsek
|
yükselti, yığın, tepecik
|
Tıkamak
|
Kapamak,
|
Tünemek
|
Uyumak, yüksekte uyumak
|
Tıkınmak
|
Sürekli bir şeyler yemek
|
Türemek
|
Çoğalmak, ortaya çıkmak
|
Tıkıştırmak
|
Tıkınmak, atıştırmak
|
Türlü
|
Çeşitli, karışık sebze yemeği
|
Tıknaz
|
Kısa ve kilolu
|
Tütsü
|
Buhur, güzel koku için kokulu madde yakmak
|
Tımmak
|
Konuşmak, ses etmek
|
Tüv, tüy
|
Vücuttaki kıl, tavuk tüyü
|
Tımar etmek
|
Yara bakımı, at bakımı
|
Tüymek
|
Kaçmak, hızlı kaçmak
|
|
|
|
|
U
Uç
|
Kenar, bir şeyin son noktası
|
Umursamaz
|
Aldırmaz, ilgilenmez, değer vermez
|
Uçkur
|
Don lastiği, kemer yerine ip
|
Urgan
|
Kalın ip
|
Uçkun
|
Kayacak gibi, çok yamaç
|
Usanmak
|
Bıkmak, bezmek, sıkılmak
|
Ufak
|
Küçük, minnacık
|
Uslu
|
Sessiz, terbiyeli sakin, olçum
|
Ufalamak
|
Küçültmek, parçalamak
|
Usulca
|
Sessiz olarak, yavaş
|
Uğrak yeri
|
Sürekli gidilen yer, mola yeri
|
Usulüyle
|
Gerektiği gibi, gereğince
|
Uğramak
|
Yolculukta bir yerde durmak
|
Uşak
|
Hizmetçi, yardımcı, çocuk
|
Ulamak
|
Bağlamak, eklemek, ilave
|
Usturuplu
|
Uygun, tutarlı
|
Ulaşmak
|
Gidilen yere varmak
|
Utanmak
|
Mahcup olmak
|
Ulu
|
Büyük, en yüce, eşsiz büyük
|
Uy 1
|
Söylediğini ve yaptığını yap
|
Ulumak
|
Canavar, kurt, çakal sesi
|
Uy 2
|
Eyvah!
|
Ummak
|
Beklentisi olmak, ümit etmek
|
|
|
Ş
Ücra
|
Kenarda, kıyıda, uzakta olan
|
Üstelemek
|
Israr etmek, üstüne gitmek
|
Üleştirmek
|
Bölüştürmek, paylaştırmak
|
Üstelik
|
Hatta, dahası
|
Ün
|
Şöhret, nam
|
Üstün körü
|
Öylesine, özensiz, baştan savma, gelişi güzel
|
Ünle
|
Seslen, çağır, haber ver
|
Üşengeç
|
Tembel, uyuşuk, gönülsüz
|
Ünsiyet
|
Uyumlu, geçimli, söz dinler
|
Üşüşmek
|
Gelmek, toplanmak
|
Ümük
|
Gırtlak, boğaz
|
Ütmek 1
|
Yenmek, kumarda yenmek
|
Üredi
|
Çoğaldı, katlandı
|
Ütmek 2
|
Ateşin alevine tutmak
|
Üretmek
|
Çoğaltmak, artırmak
|
Ütülemek 1
|
Giysi kırışıklığını gidermek
|
Ürkek
|
Korkak, çekingen, ödlek
|
Ütülemek 2
|
Ateşte tüylerini yakmak
|
Ürkmek
|
Korkmak, çekinmek
|
Ütülmek
|
Oyunda yenilmek, yakılmak
|
Ürkütmek
|
Korkutmak, kaçırtmak
|
Üzerine
|
Tepesine, üstüne, sonrasında
|
Ürpermek
|
Heyecan ve soğuktan titremek
|
Üzerlik
|
Nazar otu,
|
Ürüdü
|
Havladı, öttü, horoz öttü
|
Üzmek
|
Eziyet etmek, mutsuz etmek
|
Üssin
|
Hüseyin
|
Üzüm
|
Salkımlı bir bağ meyvesi
|
|
|
|
|
V
Vaa ya
|
Var ya
|
Vekil
|
Birinin yerine iş gören
|
Vaad, vaat
|
Söz verme,
|
Ver, vir
|
Bana teslim et
|
Vade
|
Süre, zaman, mühlet
|
Vercen, vircen
|
Vereceğim
|
Vahide
|
Kız ismi
|
Vercez, vircez
|
Vereceğiz
|
Vakıf
|
Hayır ve yardım kurumu
|
Vıcık
|
Cıvık, sulu çamur
|
Valide
|
Ana, anne,
|
Vızıldamak
|
Arı gibi ses çıkarmak
|
Varsak
|
Gelsek, oraya gitsek
|
Viyaklamak
|
İnlemek, halden yakınmak
|
Vandal
|
Acımasızlığıyla miladın ilk yıllarında korku salan halk
|
Vızır vızır
|
Araçların sık ve hızlı geçmesi
|
Vefa
|
Sevgide devam ve bağlılık
|
Vurmak 1
|
Çarpmak, aksetmek, zarar vermek, hasta etmek
|
Vefat
|
Ölüm, ruhu teslim etme
|
Vurmak 2
|
Silahla yaralamak, öldürmek
|
|
|
|
|
Y
Yaa, yağ
|
Yemeğe katılan mahsul suyu
|
Yem
|
Hayvan yiyeceği
|
Yaamur
|
Yağmur, gökten su yağışı
|
Yemek
|
Bitirmek, harcamak, tüketmek
|
Yaba
|
Ağaç diren, saman savuran
|
Yemeni 1
|
Pabuç, çarık, ayakkabı
|
Yaban
|
Başka yerleşim yeri, el
|
Yemeni 2
|
Tülbent, yazma, başörtüsü
|
Yabancılık
|
Yeni yere alışamamak
|
Yemiş
|
İncir, çiğneyip yutmuş
|
Yadırgamak
|
Yabancılık çekmek, alışamama, yadırgama
|
Yen
|
Mağlup et! Emri, giysi kolu
|
Yağcı, yacı,
|
Yağ üreten veya satan kişi
|
Yenik 1
|
Isırılmış, yiyerek bitirilmiş
|
Yağ çalmak
|
Aşınmasın diye ilaçlamak, yağ sürmek, yağlamak
|
Yenik 2
|
Mağlup olmuş, kaybetmiş
|
Yağlamak
|
Aşınacak yere yağ veya gres dökmek, yemeğe yağ katmak
|
Yenişememek
|
Berabere kalmak
|
Yağır
|
Uyuz, kaşıntılı
|
Yenişmek
|
Biri birini yenme olayı
|
Yağlık
|
Mendil, söz kesme hediyesi
|
Yeni yetme
|
Çocukken gençliğe adım atan
|
Yağma
|
Talan, bölüşmek, haksız mal almak, kapışmak
|
Yenleri, yinleri
|
Giysilerin kolları
|
Yahu
|
Baksana, hey, dikkat sözcüğü
|
Yergi
|
Kötüleme, eleştiri
|
Yak
|
Yakmak emri, CD yaz
|
Yerinmek
|
Halini kötüleme, acındırma
|
Yaka
|
Taraf, kenar, kıyı
|
Yermek
|
Horlamak, kötülemek
|
Yakarmak
|
Israrla bir şeyler istemek
|
Yeşerti
|
Yeşil taze ot, arazide ıslaklık
|
Yakı
|
Tedavi için ilaç sargısı
|
Yeter, yeter!
|
İhtiyacı karşılar, kes artık!
|
Yakın
|
Kısa mesafede, hemen burada
|
Yeter gaari
|
Tamam artık, bitir, kes artık
|
Yakınmak
|
Kına sürmek, halden şikâyet,
|
Yetir
|
Tamamla, durumu idare et
|
Yakışmak
|
Uymak, güzel durmak
|
Yetiş, yitiş
|
Çabuk gel, zamanında gel
|
Yakma 1
|
Ateşe atma, türkü yazma
|
Yetişmek
|
Ulaşmak, zamanında varmak
|
Yakma 2
|
Bilgisayar CD yazma
|
Yetiştirme 1
|
Büyütme, besleme, üretme, zamanında yerine iletme
|
Yal
|
Unla pişirilen köpek aşı,
|
Yetiştirme 2
|
İyi hazırlama, ahlaklandırma
|
Yalabık
|
Yıldırım, şimşek, gök parıltısı
|
Yetmek
|
Yeterli gelmek, kâfi gelmek
|
Yalak
|
Taş ve ağaçtaki çukur
|
Yetmemek
|
Az gelmek, kafi gelmemek
|
Yalakalık
|
Yağcılık, aşırı iltifat eden
|
Yettin gaari
|
Bıktırdın, usandırdın
|
Yalama
|
Bozulmuş, aşınmış, silinmiş
|
Yevmiye
|
İşçinin günlük ücreti
|
Yalazı
|
Alev, yalın, ateş kızıl ışığı
|
Yığmak
|
Üst üste koymak
|
Yalım
|
Galiba, her halde
|
Yıl
|
Sene, 12 aylık zaman dilimi
|
Yalın, yalıng
|
Alev, ateşin harlayan ışığı
|
Yılgın
|
Bezgin, çekingen
|
Yalınayak
|
Çıplak ayakla, ayakkabısız
|
Yılık
|
Ümitsiz, yorgun, bıkkın
|
Yalman
|
Eğri, düz değil, yayvan çukur
|
Yılmış
|
Bıkmış, usanmış, yorulmuş
|
Yalpalamak
|
Sallanmak, sallanıp yürümek
|
Yılışık
|
Yapışkan, güler yüzlü menfaat dostu, kendiyle barışık kişi
|
Yaltaklanma
|
Menfaat için peşinde gezme
|
Yicez
|
Yiyeceğiz, çiğneyip yutacağız
|
Yama
|
Meyilli ve eğimli yer, yamaç
|
Yil, yel
|
Rüzgâr, romatizma ağrısı, hava esintisi, bad
|
Yamaç
|
Yerin eğimli yüzü, dağın eteği
|
Yite, yeter
|
Tamam, kafi gelir
|
Yamak
|
Yardımcı, çırak, hizmetli
|
Yitik
|
Kayıp, kaybolan şey veya kişi
|
Yaman
|
Çok uyanık, çıkarcı, fena
|
Yitirmek
|
Kaybetmek, yerini bilmemek
|
Yamulma
|
Eğilip, bükülme
|
Yitmek
|
Kaybolmak, yeri bilinmemek
|
Yan
|
Dip, diğer taraf, kıyı
|
Yiv
|
Giysi ucu dikişi, vida çukuru
|
Yanal
|
Pembemsi
|
Yivlemek
|
Perde, bez ucunu dikişlemek, dikerek eklemek
|
Yanaş, yaklaş
|
Beriye gel, yakına gel
|
Yoğurmak
|
Karmak, karıştırmak, unu su ile hamur yapmak
|
Yanaşma
|
Karın tokluğuna yatılı işçi
|
Yoğurt çalmak
|
Süte yoğurt mayası katmak
|
Yangı
|
Ateş, sızı, dert, sıkıntı, üzüntü
|
Yokuş
|
Rampa, bayır, yamaç
|
Yanıkara
|
İflah olmaz hastalık
|
Yokuş çıkmak
|
Yükseğe çıkmak, tırmanmak
|
Yanılgı
|
Hata, yanlış düşünce
|
Yok yav
|
Gerçekten öylemi, şaşkınlık
|
Yanılmak
|
Yanlış düşünmek, hata etmek
|
Yol 1
|
Güzergâh, istikamet, geçiş yeri, tarik, gidilen mesafe
|
Yanıltan
|
Kandıran, aldatan
|
Yol 2
|
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
|
Yanına komam
|
Bırakmak, cezalandırırım
|
Yol 3
|
Şekil, amaç, gaye, maksat
|
Yanış
|
Nakış, işleme, desen, örgü
|
Yolaari
|
Çıkış ve çözüm yolu arıyor
|
Yansılamak
|
Söyleneni tekrarlamak
|
Yolak
|
Yol, patika, yaya ve taşıtla üzerinde gidilen şey
|
Yapağı
|
Yıkanmadan kırkılan koyun tüyü
|
Yolamak
|
Küçük yürüme yolu, patika
|
Yapacağız
|
Bir işi gerçek kılacağız
|
Yol aazı, yol ağzı
|
Yol başlangıcı, yol kavşağı
|
Yapcaz
|
Yapacağız
|
Yoldaş
|
Yol arkadaşı, aynı halktan
|
Yapışkan
|
Zamk, tutkal gibi şeyler
|
Yollamak
|
Göndermek, postalamak
|
Yar 1
|
Dik meyil, uçurum
|
Yolmak
|
El ile koparmak, derlemek
|
Yar 2
|
Sevgili, canan, sevilen kız
|
Yonca
|
Hayvan için ekilen verimli ot
|
Yara bandı
|
Yara için ilaçlı yapışkan şerit
|
Yonga
|
Parça, ağaçtan kesilen parça
|
Yarayışlı
|
Faydalı, iş görür, yararlı
|
Yontmak 1
|
Keserek biçim vermek, keserle parça koparmak
|
Yarmak
|
Bölmek, deşmek, içini açma
|
Yontmak 2
|
Bir menfaati kendine çevirme
|
Yarpuz
|
Yabani nane
|
Yoz
|
Kaba, işe yaramaz, adi, kısır
|
Yasıl
|
Eğil, bükül, başını aşağı eğ
|
Yozlaşma
|
Bozulma, kısırlaşma, adileşme
|
Yasılmak
|
Eğilmek, alttan almak
|
Yozlaşmış
|
Bozulmuş, kısırlaşmış
|
Yaslamak
|
Yansılamak, sözü tekrar etme
|
Yoz mal
|
Kısır, verimsiz hayvan
|
Yaslanmak
|
Sırtını dayamak, dayanmak
|
Yön
|
Taraf, yol, istikamet, cihet
|
Yas tutmak
|
Bir şeye üzülüp iş bırakma
|
Yörü
|
Yürü, yaya olarak hareket et
|
Yaş
|
Islak, sulu
|
Yufka, yuka 1
|
Oklava ile açılan hamurun saçta pişirip kurutulmuşu
|
Yaşıt
|
Akran, aynı yaşta olan
|
Yufka, yuka 2
|
İnce, sığ, derin değil
|
Yaşlık
|
Islaklık, rutubet, yaş yer
|
Yufka yürekli
|
Merhametli, hisli, duygulu
|
Yaşmak
|
Başörtü, eşarp, tülbent, yazma
|
Yuka yürekli
|
İnce ruhlu, merhametli, affedici, hisli, duygulu kişi
|
Yatık
|
Tahtadan yapılan özel su kabı
|
Yuh
|
Hoşnutsuzluk ve öfke anlatır
|
Yatıp batır
|
Batmak üzere, batmakta
|
Yuh sana
|
Ayıp sana, yazık sana, utan
|
Yatkın
|
Yetenekli, eli işe uygun
|
Yulaf
|
Buğdaya benzer hayvan yemi
|
Yav, ya
|
Söze başlama ünlem
|
Yular
|
Hayvan başına bağlanan ip
|
Yavan
|
Lezzetsiz, tadı tuzu az, yağsız
|
Yumak
|
İp makarası, ip çilesi
|
Yavuklu
|
Sözlü, nişanlı
|
Yumak
|
Yıkamak, su ile temizlemek
|
Yavuz, yavız
|
İyi, pekiyi, güzel
|
Yummak
|
Kapamak, kapatmak, örtmek
|
Yavşak
|
Asalak, bir böcek türü
|
Yumru
|
Tümsek, yükselti, topak, şişlik
|
Yaya-Yayan
|
Binitsiz, yürüyerek
|
Yumruk
|
Elin kapalı hali, böyle vuruş
|
Yaygı
|
Sergi bezi, sofra bezi, kilim
|
Yunmak
|
Yıkanmak, su ile temizlenmek
|
Yaylak
|
Dağlardaki düz otlak
|
Yurt 1
|
Yaşanan yer, barınak, çadır
|
Yayık
|
Tereyağı yapmak aleti
|
Yurt 2
|
Vatan, doğup yaşanılan ülke
|
Yaymak
|
Hayvan otlatmak, yaygı sermek, haberi duyurmak
|
Yusam
|
Yıkasam, su ile temizlesem
|
Yazgı
|
Kader, alın yazısı
|
Yuva, yuğa
|
Tembel, çalışmaz, işe yaramaz
|
Yazılmak
|
Kayıt olmak, kapılmak, yayılmak, dağılmak
|
Yuvarlak
|
Silindir şeklinde, daire gibi
|
Yazma
|
Yemeni, çember, başörtüsü
|
Yuvarlak taşı
|
Toprak çatı tepiştirme taşı
|
Yazmak 1
|
Yazı yazmak,
|
Yuvarlamak 1
|
Top gibi yapmak, tekerlemek
|
Yazmak 2
|
Sermek, etrafa dağıtmak
|
Yuvarlamak 2
|
Döndürerek aşağıya bırakmak
|
Ye, yi
|
Çiğneyip karnına doldur
|
Yük
|
Taşınan her şey, görev
|
Yeğ, yeğlemek
|
Tercih, tercih etmek
|
Yüklük 1
|
Sabit yatak yorgan rafı
|
Yeğen
|
Kardeş çocuğu, kuzen
|
Yüklük 2
|
Yük için hazırlanmış eşya
|
Yeğni, yiini
|
Hafif, ağır değil
|
Yüksünmek
|
İsteksizlik, hoşnutsuzluk, kıskanıp hor görmek
|
Yel, yil
|
Rüzgâr, yer değiştiren hava
|
Yülemek
|
Bilemek, keskinleştirmek
|
Yellendirme
|
Rüzgârda savurma
|
Yün
|
Yıkanıp kırkılan koyun tüyü
|
Yellenmek
|
Osurmak, alttan gaz çıkarmak
|
Yüssük, yüzük
|
Parmağa takılan söz ve nişan işareti süs aleti
|
Yeltenmek
|
Denemek, teşebbüs etmek
|
Yüzükoyun
|
Yüzüstü, yüzü yere gelmek
|
Z
Zabıt
|
Tutanak,
|
Zılgıt
|
Azarlamak, parlamak
|
Zabit
|
Osmanlı subayı
|
Zılgıt çekmek
|
Kızmak, çekişmek, azarlamak
|
Zade
|
Zahide ismi, oğul, evlat
|
Zıngıldamak
|
Sallanmak, yerinde oynamak
|
Zafer
|
Savaşta galibiyet, yengi
|
Zıpır
|
Yaramaz, haşara, haşere
|
Zağar
|
Belki, sanırım
|
Zır ıslak
|
Tamamen ıslak
|
Zale
|
Zeliha ismi
|
Zırlamak
|
Ağlamak
|
Zaman
|
Vakit, süre, şimdiki an
|
Zırlı
|
Tamamen
|
Zan
|
Sanmak, sanı
|
Zırtarmak
|
Karşı gelmek, şımarmak
|
Zanaat
|
Sanat, meslek
|
Zırva
|
Mantıksız, saçmalık, tutarsız
|
Zangırdamak
|
Güçlü sesle titremek, sallanmak, deprem gibi
|
Zıt
|
Karşıt, aksi, ters
|
Zar 1
|
İnce perde veya örtü,
|
Zıtlaşmak
|
İnatlaşmak, terslik yapmak
|
Zar 2
|
Kumarda yere atılan sayı aleti
|
Zıtlık
|
Terslik, karşılık, uyumsuzluk
|
Zaten
|
Aslında, aslen, evvelden öyle
|
Zıvır zıvır
|
Bir sıvının bir şeye çok fazla bulaşması
|
Zati, Zaten
|
Aslında, aslen, kişisel
|
Zıvıtmak
|
Başında savmak
|
Zebil
|
Boşa veya çöpe giden, israf
|
Zibidi
|
Boş gezen, avere
|
Zelzele
|
Deprem, güçlü sarsıntı
|
Zirve
|
Doruk, tepe, üst aşama
|
Zerre
|
Çok küçük şey
|
Zonklamak
|
Bir çeşit ağrı, kuvvetli ağrı
|
Zevzek
|
Ciddi olmayan, sulu, geveze
|
Zoruna gitmek
|
Gücüne gitmek, onuru kırılma
|
Zıbarmak
|
Uyumak, ölmek
|
Zorsunmak
|
İsteksizlik, zor gelmek
|
Zıbıtmak
|
Fırlatmak, başından atmak
|
Zurna
|
Davulla çalınan nefesli çalgı
|
Zındık
|
Allah’a ve ahrete inanmamak
|
Zülüf
|
Yüzün yanında kalan saçlar
|
|
|
|
|
Oldukça kısa denebilecek bir zaman dilimi olan yaklaşık dört aylık bir sürede hazırlamış olduğum bu sözlük kısmında birçoğuna yer vermeye çalıştığımız ve köyümüze bir şive olarak düşündüğüm kelimelerin söylendiği şekilde yazarak daha detaylı örnekler sunmaya çalışayım istiyorum.
Kale-gale, kuyu-guyu, karı-garı, kutu- gutu, kara-gara, kanal-ganal, kavak-gavak, konduğun-gonduğun, kandığın-gandığın, kanır-ganır, kanguru-ganguru, karıyor-gariyor, vs şeklinde çoğaltabileceğimiz kelimeler vardır ki; k harfinin yumuşayıp g harfiyle yer değişmesinden oluşmaktadır.
Bunun yanında;
Öldürecek-öldürcek kelimesinde olduğu gibi; güldürcek, sövcek, dövcek, gevcek, dürcek, sürcek, bilcek, dilcek, gelcek, gitcek, etcek, bitcek, gütcek gibi fiillerde e harfi düşmesiyle söylenen kelimeler vardır.
Yine köyümüz dilinde; buraya-bori, şuraya-şori, oraya-ori gibi kelimelerin kısa söylenişi vardır. Yine bu kelimelerin; buradayım-boodiin, şuradayım-şoodiin, oradayım-oodiin, doğduğun-doodiin, geldiğin-geediin, sövdüğün-söödüün, dövdüğün-döödiin, gibi farklı söylenişi vardır.
Geliyor-geli, gidiyor-gidi, bakıyor-baki, çakıyor-çaki, bıkıyor-bıki, tıkıyor-tıki, sıkıyor-sıki, takıyor-taki, sarıyor-sari, karıyor-kari-gari, dikiyor-diki, çekiyor-çeki, varıyor-vari, alıyor-alî, yoluyor-yoli gibi yüklem fillerinde olduğu gibi son harfi çekerek kelimenin kısa söylenişi vardır. Birde; takıyor-taki, kelimesinde olduğu gibi T li kelimelerde T nin yumuşayıp daki halini aldığı da olur.
Diğer köylerin şivelerinde pek rastlamadığım ve duymadığım bize ve köyümüze has gördüğümüz bir harf var ki; o da N ile G arası ama onlardan farklı genizden gelen gunne şeklinde kelimelerin bazı yerlerinde N leri böyle söylemekteyiz.
Şimdi bunlara örnekler verelim:
Mesela; yengeň, ebeñ dedeñ, eltiñ, neneñ, çeneñ, dayıñ, halañ, doñ, soñ, yalıñ, balıñ, haliñ, salıñ, dalıñ, diliñ, çalıñ, canıñ, çanıñ, gülüñ, külüñ, bildiiñ, dildiiñ, sildiiñ, öldiiñ, güldiiñ, çeldiiñ, deldiiñ, çañ, vb kelimelerin son harfleri böyle telaffuz edilir.
Yine; kurduğun-kurdiiñ-gurdiiñ, durduğun-durdiiñ, sorduğun-sordiiñ, vurduğun-vurdiiñ, burduğun-burdiiñ, yolduğun-yoldiiñ, yorduğun-yordiiñ, gördüğün-gördiiñ, verdiğin-verdiiñ, döndüğün-döndiiñ, konduğun-kondiiñ-gondiiñ, bandığın-bandiiñ, kandığın-kandiiñ -gandiiñ, sandığın-sandiiñ, yandığın-yandiiñ, çendiğin-çendiiñ, yendiğiñ-yendiiñ, bindiğiñ-bindiiñ, gibi sözcüklerin hem asıl halinde ve köy şivesiyle söylenişinde de son N ler ifade ettiğimiz şekilde söylenir.
Yine; kendiñ, bindiñ, indiñ, döndüñ, yandıñ, sandıñ, ve kañguru, kañır-gañır, mañgır, zañgır, tañgır, yañgır, muñar, uñar-oñar, buñal, doñal, diñel, koñak-goñak, şeklinde söylenen sözcükler vardır.
Yine; geldiğiñ-geediiñ, sövdüğüñ-söödiiñ, dövdüğüñ-döödiiñ, doğduğuñ-doodiñ, soğuduğuñ-soodiiñ, boğduğuñ-boodiiñ, şeklinde ifade edilen sözcüklerde vardır.
Bunları da ilave ettikten sonra belli konularla ilgili köy dilimizde konuşulan kelime ve sözcüklere de değinmek istiyorum.
Ağırlık, Alan, Uzunluk ve Hacim Ölçüsü Alet ve Birimleri:
Gram, kilo, dirhem, okka, avuç, düzine, oktan, bir arşın, karış, demirli, denk, bir koşu, metre, santim, şinik, kile, bir tutam, urup, ayak, parmak, endaze, evlek, dönüm, merhale, fersah, kulaç, aşama, …
Ağaç Dalları:
Çöğür, fışkın-fışgın, filiz, pürçek, şah, şıvgın-çıvgın, sürgün, budak, …
Akrabalıkla ilgili sözcükler:
Ana (anne), aba (abla), buba (baba), baldız, dede, elti, birice (kuma), yenge, bacanak, bacı, dayı, hala, gardaş (kardeş), herif, er, adam, hanım, hatun, eş, ebe, nene, koca, karı, torun, yeğen, emmi (amca), abi (ağabey), efe, anneanne, bubaanne(babaanne), …
Av hayvanları:
Geyik, tavşan, keklik, turaç, bağırtlak, üveyik, güvercin, kaz, ördek, yelve-yilve, bıldırcın, balık, sazan, … ve domuz, tilki, kurt, sansar, sincap, karga-garga, gibi zararlı hayvanlar.
Dokuma ve ip ile ilgili kelimeler:
Argaç-argeç, atkı, bağcık, çile, çözgü, düğüm, gelep, tarak, ıstar-ısdar, ilmek, kestel, gınnep, kirkit, kolan, örük, urgan, örme, sicim, halı, kilim, namazla, seccade, keçe, insi, meldin, heybe, torba, kuşak, peşkir, şal, gergi, potur, aba, yün, yapağı, …
Deri çeşitleri isimleri:
Gön, meşin, kayış, kiriş, kösele, post, sırım, sahtiyan, tulum, tuluk, yorak, kürk
Deve isimleri:
Köşek, maya, buhur, daylak, avrana, tülü, yoz, lök, beserek, kirinci, boz, hörgüçlü, çöl hayvanı
Eşlerin birbirine hitap sözcükleri:
Adam, er, koca, herif, bey-avrat, hatun, hanım, kadın, kız, lee-leen
Mutfak eşyalarına verilen isimler:
Kazan, haranı, tava, tencere, çanak, tabak, kupa-bardak, sahan, sini, ilen-leğen-lehen-lehin, ibrik, bağ bıçağı- budama bıçağı-tahra, çömlek, kevgir, dibek, tas, senit(ekmek tahtası), ekmek teknesi, oklava, yastaç, şiş, el değirmeni, cingil, güğüm, bakraç- kova-herke-helke, tahta kaşık-gaşşık, sacayak, saç, yayık, tulum-tuluk, su tulumu-tuluğu, darcık-dağarcık, ısran, cezve, çaydanlık, kasnak, elek, kalbur, gözer, kahve diimeni-kahve değirmeni, bıçak, vs.
Kısaltılarak veya daha değişik söylenen erkek isimleri:
Ahmet- aamet, adullah-abdi, bilal-bilo, İbrahim-ibram-ibili-ibo, halilibrahim-halbiram, ramazan-rambo-ıramazan-ırmızan, Mehmet-memet-memo, Süleyman-sülo-sülman, Hüseyin-üssiin, Selahattin-selo, Adnan-atlen- İsmail-ismil, Rafet-irfet, recep-irecep-ircep, aliosman-alosman, hacıahmet-hacamet, Mustafa-musta-mustava-mıstık, Hüsamettin-samittin-samit, Celalettin-celdin, İlyas-illas, cemal-camal-cemo, necati-neco, …
Kısaltılarak veya daha değişik söylenen kadın isimleri:
Ayşe-aaşa, Fatma-fadime-fatıma, Gülizar-gülzar, Hatice-hatca, Ümmühan-ümmü-ümman, kezban-keziban, menekşe-menevşe, şerife-şerfe, zeliha-zale, selime-selme, şehriye-şehri-şeeri, emine-emne, nahide-nayde, zahide-zayde, Zehra-zeeraa, alime-alme, gülistan-güstan, Hanife-hanfe, ismihan-ısman, nakiye-nakye, hasibe-hasbe, Havva-hava, Meryem-mirem, rakibe-ıraakibe, nazife-nasfe, …
Bazı yemek ve hamur işleri:
Kavurma, topalak (köfte), çörek, sütlü çörek, tarhana, arap aşı, bulamaç, un helvası, bazlama, katmer, sıkma, börek, sündürme, keşkek, çörek, gödek, un çorbası, höşmerim-höşmelim, kaygana, yufka, tirit, hoşaf, paça-kelle, haşlama, çemen (közleme), mantı, erişte, koskos, kulak hamuru, kapama, sütlaç, pelte, salili-saraylı, …
Yenilen ve kaynatılıp içilebilen ot ve ağaçlar:
Çiğdem, kenger, yemlik, tekesakalı, çıtlık, kuzukulağı, kuşyemi, tere, roka, yer elması,
alıç, ahlat, karamık, erik, payam, kızılcık, iğde, ıhlamur, şapla-adaçayı, kekik, …
Hayvan seslerine verilen isimler:
At-kişner, eşek-anırır, öküz-böğürür, inek-möö diye meler, koyun-meler, köpek-havlar, kurt-ulur, kedi-miyavlar, tavuk-gıdaklar, horoz-öter, kuşlar-cikcik öter, …
Hayvanlarla iletişim kurma sözcükleri:
Köpeklerle-kuçu kuçu, oşt, hoşt, gehgeh, karabaş, ıslık öttürerek, … Kedilerle-pisipisi, pişpiş, … At ve eşeklerle-deh, çüş, dih, tüş, deh çıhçıh, … İnek-hoh, karakız, … Tavuk-çi çi, kış, geh geh, bili bili, geh bili bili, … Keçi ve koyunlara- ayy, kış, kiş, hayt, mee, bee, kuzu mee, koç, …
Hayvan yavru isimleri:
Enik, kuzu, buzağı, oğlak, malak, sıpa, kıri, tay, kuş yavrusu, civciv, göcen, palaz, …
İnek adları:
Buzağı, Dana, Tosun, Düveği, Öküz, Boğa
Keçi adları:
Oğlak, çepiş, seyis, erkeç, teke
Koyun adları:
Kuzu, öveç, toklu, fişek-şişek, koç,
Köpek cinsleri:
Çomar, karabaş, kobay, tazı, zağar, süs, fino-pino-pini, sürü-çoban köpeği, kurt köpeği, kuşçu, pati, alabacak, … Köpeklere yaş dönemlerine göre verilen isimler ise; Enik, bosi, pali,
kopil, it, …
Özürlü insan lakapları:
Çolak, çopur, kör, ama, sağır, lal, topal, fıtık-tekdaşşak, keke-kekeme, böbreksiz, kel, top sakal, kesik kulak, kepçe kulak, altı parmak, koca ayak, deli-mecnun, …
Peynir ve Süt Ürün Çeşitleri:
Tulum peyniri, Çökelek, Keş, Lor, Dolaz, Teleme, Yepinti, Ayran, Kaymak, Yağ, Yoğurt
Renkler:
Akça, ak, al, ala, alaca-ala bula, ela, çil, boz, çakır, çandır, çapar, çopur, çor, doru, göğ-gök, gökçe, kara, karaca, kır, kırçıl, kongur-konkur, konur kuzguni, kırmızı, kızıl, kızılca, menekşe, vişneçürüğü, sarımtırak, yağız, …
Saç tarama ve şekil verme isimleri:
Kâkül, perçem, zülüf, belik-melik, topuzlu, dalgalı, kıvırcıklı, kut-kısa ve kalın, kuyruklu, atkuyruğu, …
Su ile ilgili sözcükler:
Akar, akarsu, ark, bent, bataklık, bük-böğüt, dere, göl, gölcük, göz, kaynak, oluk, öz, pınar, sulak, sulu, sazlık, gömük, balçık, ırmak, nehir, damar, damla, tatlı su, meyve suyu, …
Süt ürünleri:
Peyaz peynir, kaşar, lor, katık, kelle, keş, dil peyniri, dolaz, tuluk- tulum peyniri, çökelek, ayran, yayık ayranı, kaymak, tereyağı, höşmelim-höşmerim, yoğurt, krema, …
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü İmam Hatibi / Dursunbey
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 108278 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|
| | |